7 Aralık 2007 Cuma

Ruhumdaki huzur....

Ruhum dingin, müthiş huzur kaplı bugün tıpkı üstümden tonlarca kiloluk bir yük kalkmış gibi... Tahmin edeceğiniz üzere özel bir sebebi var, evet bugün mevlüt okuttum evimizde. İlk kez yaptım bu işi, ne zamandır istiyordum aslında hem tüm ölülerimiz adına hem yeni evimiz ve yeni hayatımız adına. En sonunda geçenlerde eşimin annesinin İzmir'den bizi ziyarete gelmesi ve kayın babamın ölüm yıldönümü olan 25 Kasım onun ziyaretine denk gelmesi vesile oldu bu mevlüde...

Çok genç hepi topu 24 yaşında, modern ve muhteşem sesli bir hafız okudu duamızı. Dua boyunca aklımdan geçti hep kayın babam, anneannem ve büyükbabam.

Kayınbabam inanılmaz sakin, yavaş hareketli, hep pozitif ve eşine karşı çok hürmetkar bir adamdı... Eşim de pek çok yönünü ondan almış, ruhu şad olsun..

Büyükbabam; beş vakit namazında, hacı, oldukca dindar ama inanılmaz zeki ve akıllı bir adam... Tarih, coğrafya konusunda üstüne yok, her zaman çok okuyan ve okuduklarını çevresindekilere çok güzel aktarabilen bir kişilik, ruhu şad olsun...

Veee anneannem, o kadar özel bir kadın ki kelimeler kifayetsiz kalır onu anlatmaya.. zamanında eşine çok az rastlanır, Almanca, İngilizce bilen ve rahatlıkla konuşabilen, 70 yaşına kadar bilfiil Akdeniz'de bir otelde idarecilik yapmış, torunlarını elinden tutup operalara, sinemalara götüren bir Cumhuriyet kadını idi o; ruhu şad olsun...

Mevlüdün bir başka yönü de Deniz'e dinimize ait bazı şeyleri aktarabilmek. Çocuklarımıza pek çok şeyi söz ile anlatamıyoruz ama yaşayarak, model olarak anlatabiliyoruz aslında. Ben de ona evde sevdiklerimizle, topluca dua etmenin iyi bir şey olduğunu arada sırada bunu yapmamız gerektiğini anlatmaya çalıştım, en azından kulağına kar suyu kaçırdım... Her ne kadar modern bir hayat sürsek de bazı değerlerimizi, geleneklerimizi mümkün olduğunca çocuklarımıza aktarmalıyız diye düşünüyorum...

Sonuç olarak şu anda ruhum dinginlik, huzur ve mutluluk dolu....

5 Aralık 2007 Çarşamba

Yılbaşı yaklaşırken....

Dün gündüz vakti attım kendimi Cepa'ya hadi şöyle kalabalık olmadan yılbaşı vitrinlerine bir göz atayım diye... Sonra birden eski yılbaşılar geldi aklıma, çocukluğumun yılbaşıları...

Ne vardı ne yoktu o zamanlar.... Aşağıdaki gibi bol süslü yılbaşı ağaçlarımız yoktu, sadece TV lerde, filmlerde görürdük bu ağaçları...

İçine küçük hediyeler koymak için yapılan şimdi envai çeşitde bulunan kumaş Noel Baba çizmeleri de yoktu....


Evimizin kapısına astığımız çelenklerden de yoktu....Dün ise biraz çarşıya çıkıp biraz daha yılbaşı süsü alsam mı ağacımıza dediğim anda neye uğradığımı şaşırdım, seçenekler o kadar çok ki şaşıp kalıyor insan...

yazımın başında dedim ya aklıma eski yılbaşı akşamlarımız geldi diye, peki nasıldı eski yılbaşılar hatırlayalım bakalım...İlk aklıma gelen şey Zeki Müren konuşması; nasıl merakla beklerdik heyecanla... Hani saat 11.55'de Zeki Müren çıkar o ağdalı Türkçesiyle "kutlu olsun efendim" li muhteşem bir konuşma yapardı....


Vee saatin 12.00 olmasıyla başlardı Nesrin Topkapı dansı...
Çok net hatırlıyorum, aylar öncesinden başlardı okullarda, evlerimizde Nesrin Topkapı muhabbeti, acaba bu sefer ne dansı yapacak, nasıl giyinecek diye.... Hepimiz TV karşısında kuruyemiş yerken ağzımız bir karış açık Zeki Müren'i ve Nesrin Topkapı'yı beklerdik. Hey gidi günler hey...

Şimdi ise Avrupalı gibi olduk, 1 ay öncesineden çoğumuz başlıyoruz ağacımızı yoksa evimizi yılbaşı süsleri takalım diye...Akşamları otellerde, restaurantlarda binbir çeşit aktivite var seç seçebilirsen.. Bir heyecan bir heyecan...Kızımın aklına da dün düşmüş ne zaman ağaç süsleyeceğiz diye, hafta sonuna söz verdim, Fransızca kursum, onun tenis kursu, yine onun 2 adet doğum günü partisi ve okulca gidilecek tiyatrodan vakit bulduğumuz ilk fırsatda ağaç süsleyeceğiz hafta sonu!

3 Aralık 2007 Pazartesi

Keyifli hafta sonumuz

Hafta sonu kaçamağı yaptık İstanbul'a Cumartesi-Pazartesi arası. Eşimin mezun olduğu GS Lisesi'nin meşhur pilav günü vardı Pazar günü. Özlediğimiz dostlarımızın pek çoğunu bu vesile ile görebilmek amaçlı çıktık cumartesi öğleden sonra yola...

Cumartesi akşam saatlerinde İstanbul'da idik, hiç vakit kaybetmeden kızımı, Eren ve İrem ile birlikte Kader ablalarının güvenli ellerine teslim edip, oturduk denize nazır rakı sofrasına can dostlarımızla...

Biz gecenin keyfine böyle varırken rakı masası başında geç saatlere kadar;

çocuklarda kendi içlerinde keyifli bir geceyi böyle noktalamışlardı biz döndüğümüzde...

Pazar sabahı Mehtap'ımın evinde yaptığımız hızlı bir kahvaltı sonrası Deniz 'i adaşı Deniz'in evine bırakıp biz de doğru pilav gününe doğru yol aldık.
Eray arkadaşlarını gördü mü pilav günlerinde dünyayı unutuyor, başlıyor muhabbetli yatılı gecelerinin anıları... Her pilavda ayrı bir anı duyuyorum sohbetlerinde, o kadar çok şeyi paylaşmışlar ki yıllar boyu, anlata anlata bitiremiyorlar. Ben de Deniz'i yatılı mı versem diye düşünmuyor değilim:-)

Pilav sonrası ise doğru Beyoğlu'nda bir kafeye gittik muhabbetin devamı için..

Sonrasında akşam 5 çayına sevgili eski komşum Gülin'e uğradık. Yine muhabbet, muhabbet, birlikte yaşanan nice güzel günleri andık... 6 aylık Mehmet'imizi sevdik...


Akşam yemeğine ve tekrar yatıya doğru kankam karamelizenin evine. Kendimizi her zaman evimizde gibi hissettiğimiz, birlikte İstanbul'da yaşarken sık sık yaptığımız şarap eşliğinde akşam yemeğimizi yedik.. Deniz ve Eren öyle güzel oynadılar ki doyamıdılar birbirlerine, aynı yatakta yatıp saatler boyu masal anlattılar birbirlerine kıkır kıkır..

Detaylı resimleri görmek isteyenler aşağıdaki linke bir tık yapsınlar lütfen...
http://picasaweb.google.com/anteksltd/IstanbulGezimiz

Az da olsa hasret giderdik dostlarımızla, güzel bir hafta sonu geçirdik hep birlikte sağ olun,var olun!