5 Ekim 2007 Cuma

Fransızcaya Başlıyorum!!!!

Eee eşim Fransızca biliyor, sevgili kızımız Fransızca öğretim veren bir Türk okulu olan Tevfik Fikret’e başladı; bu ne demek, bir beş sene sonra yemek masasında kendi aralarında muhabbet edecekler Fransızca, ben de konuya Fransız kalıp, öyle bakacağım... Oldu mu ya? Hayatta olmaz, vallahi yediremem kendime böyle bir şeyi... Hazır Tevfik Fikret’de velilere uygun fiyatlı dil kursu açtı, kaçırırmıyım, aldım kalemimi defterimi başlıyorum yarın Fransızcaya!

Bilmem ki becerirmiyim, bir yandan da bu yaştan sonra zor geliyor derse katılmak, dil öğrenmek ama denemem lazım yoksa aklımda kalacak. Atalarımız ne demiş “Öğrenmenin yaşı yoktur”, “Bir dil bir insan” (böyle miydi ya bu atasözü? Konfirme eder mi birisi??) Geldim gaza bu sözlerle yazıldım işte kursa. Hayırlısı bakalım, Cumartesileri 11.00-12.30 dersteyim ben artık :-))))

4 Ekim 2007 Perşembe

Hoş hoş pek hoş

Dün servisten kucakladım kızımı, şöyle idi diyaloğumuz;

-Anne bir ağabeyim oldu benim:-)))
-Nasıl yani?
-Birinci sınıflar için bir ağabey ya da bir abla verdiler herkese, benim de bir ağabeyim oldu... İsmi Onur
-Ne olacak, nasıl olacak peki?
-Onlar bize ablalık ağabeylik yapacak, yanımıza gelecek tenefüste kitap okuyacak istersek, veya bir sorunumuz olduğunda onlara gidip sorunumuzu paylaşabileceğiz.
-Aaa ne kadar güzel,sevdin mi peki ağabeyini, sen ne gibi yardım isteyeceksin ondan?
- Çok sevdim de biraz yaramaz galiba, peşinden koştum koştum bütün gün (!!:-)) Ama söylicem bana biraz okuma öğrenirken yardım etsin...

Ne hoş değil mi, dayanışmanın süper bir örneği bence, büyüklere sorumluluk, küçüklere ise hem paylaşmayı öğretmede bir yöntem hem de okula alışma sürecinde sorunlarla karşılaştığında kolaylık. Bakalım nasıl işleyecek, hep birlikte göreceğiz... Haaa sene sonunda da yılın ablası, ağabeysi seçilecekmiş okulyönetimi tarafından....

Çok hoş bir şey daha var Tevfik Fikret'de; her gün düzenli okuma saati. Saat 12.45,13.00 arası okul tamamen bir sessizliğe bürünüyor, ziyaretci kabul edilmiyor ve telefonlara bakılmıyor. Bu 15 dakikada herkes ama herkes yani güvenlik, temizlik görevlisi, kantin görevlisi dahil kitap/gazete okumak durumunda. Bizimkilere şimdilik öğretmenleri veya seçilen ağabey/ablalar okuyor. Yılbaşından itibaren ümit ediyoruz kendileri okuyabilecek. Bakalım benim evdeki çabalarım, okuldaki bu güzel yöntemler Deniz'de okuma alışkanlığı oluşturacak mı?

3 Ekim 2007 Çarşamba

Aaa bir bakmışımki 10 gün olmuş yazmayalı, nasıl yani ya? O kadar mı çabuk geçmiş zaman, anlayamadım vallahi... Geçen Pazartesi akşamı itibarı ile 3 geceliğine İstanbul’a gittim, hani ben home-office çalışıyorum ya, hani Alman bir firmanın Türkiye temsilcisiyim ya, işte bu sebepten Alman firma sahibim ile İstanbul’da buluştuk. Şeker mi şeker bir adam bu Elmenhorst, inanılmaz bir zeka ve yaşına rağmen enerjisi var. Havaalanında buluşup iftar saatini Gloria Jeans’de bitirip attık kendimizi Nevizade sokaklarına.. Bir sohbet bir muhabbet, akşam 11.00 ‘ i ettik. Niye bilmem ama bir şekilde yabancılarla diyaloğu ve iş yapmayı seviyorum ben, İngilizcemi kullanmayı seviyorum, başka kültürlerle kaynaşmayı seviyorum yapımda var bu...

Neysem bu buluşma benim için çok çok farklı bir özelliğe daha sahip, zira 8 sene İstanbul’da çalıştığım ve ithalat müdürlüğü yaptığım eski firmama ziyarete gidiyorum iş için... İşin komik yani şu bilmeyenler için, 8 sene ithalat müdürlüğü yaptığım ve satın aldığım malı satıyorum şimdi ben.. Yani biraz karışık ve değişik bir durum ama hayat beni bir şekilde bu noktalara getirdi işte... Kalbim küt küt atıyordu yine eski firmamdan içeriye girerken ama sıcak kucaklaşmalarla rahatlayıverdim birden. Mehtap’ı, Pervin’i kucakladım ya tamam oh rahatladım işte...

Neysem eski firmamın yeni sahipleriye (?!!!) yaptığımız keyifli bir iş sohbetinden sonra diğer iki firmamızı ziyarete koyulduk, Allah’ım bu ne trafik, vallahi ne çok özlemişim derken İstanbul’u anında Ankara’ya dönesim geldi oracıktan. Sonradan öğrendim ki Media Markt açılışı sayesinde kilitlenmiş özellikle bizim gittiğimiz yerler o gün.. (oysa ki İstanbul’da hiç trafik olmaz değil mi!!!!) Herşeye rağmen işlerimizi bitirip 2 saatte karşıya geçip Hanedan’da eski patronumla rakı sofrasına oturunca unuttum gün boyunca çektiğim trafik rezaletini ve vurduk muhabbetin dibine o akşam... Akşamın sonunda da önce kankam Mehtap’a uğrayıp keyifli bir muhabbet ardından Işıl’ın evinde yine muhabbet ve derin bir uyku ile ertesi sabahı ettim.

Ertesi gün yine oradan oraya koşturma; firma ziyareti, iş icabı market ziyareti, kiralık arabayı teslim et, Elmenhorst’u havaalanına bırak derken can hıraş yetiştim Ankara otobüsüne.. Veeee 23.30 itibarıyla evimdeyim, çok özlemişim önce kızımı, sonra kocamı ve deee evimi.......