10 Aralık 2009 Perşembe

Valizimi alır giderim....

Yine cinlendim bu akşam...

Deniz her gün okul çıkışı evimizin yakınındaki etüde geliyor, iş çıkışı onu alıp beraber eve giriyoruz.

Amma velakin gelmişim koştur koştur etüde, haftanın üç günü bir şekilde sürekli benimle pazarlık halinde, mutlaka ya kırtasiyeye uğranıp bir zerzevat alınacak veya bakkala uğranacak ya da dışarıda yemek yeme pazarlığı....

2 senedir etüde gidiyor, 2 senedir aynı muhabbet halindeyiz, ama tabii insan sabrının bir sınırı var, işte bugün sabrımın taştığı gün oldu...

Bu sene kesin kurallar koydum, hafta içi acil durum olmadıkça kırtasiye yok, zaten ev en iyisi benim diyen kırtasiyeciden daha çok eşya ile dolu, 2 ayda bir ayıklıyorum, evden bir çocuğa tümüyle yetecek kırtasiye eşyası çıkıyor, deliricem... Diğer bir kural da hafta içi zorunlu olmadıkça dışarıda yemek yok, hamburger keyfi hafta sonu olacak, zati kendimizi dar eve atıyoruz cık cık cık...

salı günü şansını denedi kırtasiyeye gidelim, öğretmenine bir resmini hediye edecekmiş, fotokopisi lazımmış; dedim ki hafta sonu. Dün akşam yie aynı muhabbet, kibarca hafta sonuna söz verdiğimi hatırlattım yine... Bugün akşam yine etüd çıkışı "anne kırtasiyeye gitmem lazım, ucum bitti, resmi fotokopi çekeceğim." Kibarca yolumuzu değiştiremeyeceğimi hafta sonu için söz verdiğimi bildirdim. Vay efendim bir diklenme bana, bir bağırma çağırma ağlama, işte o an koptum.. Hayatımda ilk kez suratına tokat indirme raddesine geldim, zor tuttum kendimi, ellerim titreyerek.....

Bağırdım, çağırdım gıkı çıkamadı, eve geldik, bu akşam kendisiyle konuşmayacağımı söyledim, başladı hüngür şakır... Kim takar, ben de şalterler atmış vaziyetde, ben burnmdan soluyarak, Deniz sümükle karışık yemeğini yedi...

Yemeğini bitirdi, geldi yanıma kağıtdan yaptığı uçağı hafifce önüme koydu; uçağın üstüne şunu yazmış: "Anne lütfen konuşalım, yoksa valizimi alır giderim" Bir anda kahkaha kopardım, ne diyeceğimi bilemedim sarldım kuzuma... O da yazık bir eşzamanlı gülme ağlama krizine girip ne diyeceğini bilemeden sarıldık biribirimize...



Deniz'i tanıyanlar bilir, isteklerinde inanılmaz ısrarcı bir çocuk, ancak beni bu huyu delirtmek üzere, tek umudum bu huyunun gelecekte tuttuğunu koparan kafasın koyduğunu yapacak olan bir kişilik olmasıyla örtüşmesi ..:-)

Velhasıl çocuk yetiştirmek zor zanaaattt... baksana büyüdü adam oldu bana dikleniyor üstelik işi valizini alıp gitmeye kadar getiriyor....

5 Aralık 2009 Cumartesi

Eskişehir ve dostlar

Bir keyifli bayram daha böyle geçti...

Daha önceleri hep yazdığım meşhur kahvaltımızı ilk gün keyifle bitirdik, tüm sülale ile bu vesile ile bayramlaşmış olduk....

Ardından gün içinde dostlarımıza uğradık...

İkinci günü ise İstanbul'dan çok sevdiğimiz dostlarımız ile Eskişehir'de buluşma planı yapmış idik; bir saydım ki Eren ve Deniz birbirini görmeyeli 6 ay olmuş.. İlk kez arayı bu kadar açıyoruz :-((((

Heyecandan duramadı her ikisi de, bayramın birinci günüden beri " anne kaç saat sonra buluşacağız" soruları her iki anneyi de hem bezdirdi hem heyecanlandırdı....

Eskişehir'de bulunan envai çeşt akrabalara haber vermeden otelimize hızlıca yerleşip kankalarımızla buluştuk :-)))

Çocuklarımızın ilk buluşma hali çok hoştu, ne yapacaklarını bilemediler; akabinde birbirlerine doyasıya sarıldılar... İşte kuzularımızın ilk pozu;



Önce yemek yemeğe Taps'a gittik, ne çok konu vardı konuşulacak; iş hayatı ile ilgili değişiklikler, kariyer planlamaları, çocukların okul düzenleri, yeni ev planları, ortak kişilerle ilgili dedikodular vs vs... Koca geceye sığamayan diyaloglar...

Biz böylesine mutluyken;



Kocalarımız böylesine mutlu;



Çocuklarımız da böylesine mutlu idi;







Yemek sonrası kahve molasına Haller Gençlik Merkezi'ne uzadık,Eskişehir'in son dönemde popüler yerlerinden biri burası, Çiçek Pasajı'nı andırdı bana... Burası eskiden harap bir sebze ve meyve hali iken belediye tarafından restore edilerek son derece güzel bir eğlence ve dinlenme merkezine dönüştürülmüş, canlı müzik eşliğinde bizler kahvelerimizi yudumlarken, çocuklarımız da bayram harçlıkları ile binbir türlü pazarlıklar yapıp kitap ayıracı aldılar :-)))



Her geçen gün daha bir güzelleşiyor Eskişehir, her gittiğimde şehrin enerjisinin daha bir arttığının fark ediyorum... Örnek bir belediyecilik uygulayan Büyükerşen'in yarattığı Eskişehir'i bu site çok güzel anlatıyor...

Yine ertesi sabah yaptığımız keyifli kahvaltıdan sonra kucaklaşarak vedalaşıyoruz, en yakın zamanda buluşmak dileğiyle...

Bu güzel buluşmaya ait resimlerin devamı burada.

12 Kasım 2009 Perşembe

Eyvah! Sobelenmişim!

Uzuuuun zaman oldu, kimse beni sobelememişti, ne yalan söyleyeyim biraz uzaklaşsam da blog aleminde özlemişim bu modu ben. Bu anlamda sevgili Sinem'e teşekkürlerimi sunuyorum.

1. Şu an okumakta olduğunuz kitap ve kısaca konusu:


Şu sıralar TV de pek bir popülermiş R. şanal, annemdan aldım bu duyumu, yine onun tavsiyesiyle çok yeni başladım bu kitaba; "Kuantum ve Kuran" Din inancım ve bilgim çok yoktur, benim için Allah vardır, gerisi ise insanın iç ve ahlak temizliğidir, müslümanı, yahudisi musevisi fark etmez. Amma velakin merak ettim bu kitabı, henüz özetleyecek kadar da gelmedim, zira Pazar günü aldım elime; ama kitabın arkasında yazılan özetden yola çıkarak kitap kuantum fiziğinin temel önermeleri ile Kuran'da ulaştırılmaya çalışılan mesajın aynı olduğunu anlatıyor. Söz bitirince daha detay yazarım. :-)

2.En son aldığınız kitap:
Arkadaş Yayınevi'nin çok yeni çıkardığı Her Yönüyle Şarap kitabını aldım, şarabı çok sevdiğim için keyifle okuyacağım.



3.Şimdiye kadar aldığınız kitaplar arasında en sevdiğiniz:


Bir tanesini seçmek çok zor ama üniversite çağlarında okuduğum "% 100 Düşünce Gücü" adlı kitap hayatıma yön veren kitaplardan biri olmuştur diyebilirim. Pozitif düşünce gücünü, bu güçle aslında hayatta pek çok şey başarabileceğimizi bu kitaptan öğrendim. Halen benim için bir başucu kitabıdır, bunaldıkça okurum...

Ayşe Kulin'i çok severim, okuduğum her kitabını çok beğendim, zira Gabriel Garcia Marquez, Paulo Coelho ve Türk yazarlardan İnci Aral "Safran Sarı" çok beğendiğim ve okuduğum yazarlar arasındadır. Osmanlı tarihi olarak da Hıfzı topuz kitapları favorimdir.

4.Bir türlü bitiremediğiniz, bitirseniz de illallah dedirten kitaplar:

Bu tarzda da çok kitap geçti galiba elime, en son örnek elif Şafak "Süt" ü verebilirim, "Aşk" ı 3 günde bitirmeme karşılık "Süt" e defalarca başlayıp bir türlü ilerleyemedim.

söylemeden geçemeyeceğim, Orhan Pamuk kitaplarını da asla okuyamıyorum ben, ne "Benim Adım Kırmızı" ne "Kar" 5 sayfadan fazla okuyamadığım kitaplar arasında. Kütüphanemde öyle dururlar, bakışır kalırız birbirimize....

5. Elinizdeki kitap bitince okumayı düşündüğünüz kitap:

Kuyrukta bekleyen çok kitap var, köy enstitüleri hakkında daha fazla bilgi edinmek için Mehmet Başaran'ın "Köy Enstitüleri" ni almış idim en yakın zamanda okuyacağım. Yukarıda bahsettğim Her Yönüyle Şarap'da sırada beni bekliyor. Haaa bu arada tez zamanda "ergenlik" ile ilgili bir kitap alıp okuyacağım, Deniz bu yola yaklaşırken ben de hazırlıklı olmalıyım :-))

aaa bu kadarla bitmiyordu di mi bu iş, şimdi ben de 3 kişi seçmeliyim. Haydi bakalım sevgili Kıymet, sen iyi bir okuyucusun biliyorum biri sana; sevgili nane şekeri,hadi sen de Hollanda'dan haber et bize ne okuyorsun; veee sevgili serap uzun zaman oldu görüşmeyeli, sobenin biri senin....

Haydi bakalım sıra sizde!

1 Kasım 2009 Pazar

Cumhuriyet Bayramı kutlamalarımız Candan Erçetin ile devam etti.

29 Ekim akşamı evimizin çok yakınında idi konser, Eray mızıkladı gelmedi, Deniz ile ilk konserimiz oldu bu...





Kızişkom benim gerçek arkadaşım artık, birlikte şarkıları söyledik ve yerimizde dans ettik...



Candan Erçetin her zamanki gibi süperdi, gerek kıyafeti gerek performansı ile büyüledi bizleri..

Atatürk'ün sevdiği şarkılar ve Cumhuriyet coşkumuz birleşti, tüm kalablığın keyfi inanılmazdı...

Bir avuç da kalsak, coşkuyla kutluyoruz bayramımızı, umutla artacağımızı düşünerek...

29 Ekim 2009 Perşembe

Cumhuriyet Bayramı

Canım çok sıkkın, yazamadım olan biteni bir türlü...

Pazartesi günü sevgili Sinem ile aynı duyguları paylaşarak okul müdürlüğüne mail attık, bizler gibi başkaları da mail atmıştı, sözde domuz gribi tatili için 29 Ekim kutlamamızdan mahrum kalmak istemiyorduk....

Sayın Okul müdürümüz öğleden sonra hepimizi tek tek arayarak, gün boyu valilikte ve MEB da izin almak için çırpındığını ancak alamadığını bildirmişti, üstelik alınan cevap da çok hoştu, altı üstü bir şiir okumak değil miydi bu tören, haftaya yapılıverirdi :-)))) İşte devletin en üst makamları Cumhuriyet Bayramı kutlamasına bu gözle bakıyordu.... Sonunda okulumuz internet sayfasında "yetkili makamlardan izin alamadığımız için üzülerek cumhuriyet bayramı töreni yapamıyoruz" duyurusunu yaptı:-(

Her sene yaptığımız gibi bu sene de Cepa' da ki bando gösterisine gittik, yine çok keyif aldık, marşlarımızı söyledik, bayraklarımzı salladık...







Okulumuzun her sene yaşattığı töreni yaşayamasak da bu bando gösterisi ile mutlu olduk; akşam da Candan Erçetin konseri ile coşmayı ümit ediyoruz....

25 Ekim 2009 Pazar

Cumhuriyet Konseri

Cumhuriyetimizin 86. yılı kutlamalarına bugünden başladık biz.....

Okulumuzun her yerine afişler asmışlardı, Cumhuriyet Konseri 'ne gelin diye... Gitmez miyiz, hemen toparlandık Anıtpark Cumhuriyet konseri için kahvaltı sonrası..

Çok sevgili karşı komşum Emine'nin kapısını çaldım hadi diye, sağolsun ikiletmedi, 2 çocuğu Irmak ve Deniz'i kaptığı gibi aşağıda hazırlanmıştı benden önce....

Anıtkabir'in karşısında Anıtpark'da idi konser, okulumuz bandosuyla ve Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasın'ndan bazı üyelerle birlikte kurulmuştu orkestra. Ankara'dan pek çok okul korosunun eşliğiyle 1,5 saat boyunca marşları söyledik, bayrağımızı salladık...








Çok keyifli bir konser geçirdik, amma velakin konser sırasında ceplerimize gelen 1 haftalık domuz gribi tatili canımızı sıktı (biz velilern tabii, çocuklar ise havaya uçtu)

İyi de şimdi nereden çıktı bu tatil, zaten okullar geç açıldı, arkasından bayram geldi,çocukların konstanrasyonu tam yeni başlamıştı ki yine bir ara tatil...Ne olacak yani, domuz gribi haftaya olmayacak mı, sadece bu haftaya mı mahsus? Okulumuz sağolsun bugün dezenfektan yaptığını bildirmişti bize, özel okullar yeterince duyarlı, devlet okullarına da zaten devlet yetişemiyor maalesef...

neyse Irmak'cım sağolsun "Deniz bize gelsin Nazlı teyze ben çocuklar bakarım " deyince çocukların neşesi daha bir arttı.. Ne şanslıyım böyle komşularım olduğu için... Pazartesi-salı Irmak ablası sonrası da anneannesine emanet Deniz..

Konserimiz bitti, eh yarın okul da yok...Kim tutar bizi, gider miyiz artık eve, tırnak kesme, banyo yapma, çanta hazırlama dedi yokken.... Irmak nefis bir fikir attı ortaya doğru yenilenen Gençlik parkına attık kendimizi...

Ne çok anım var bu parka dair, rahmetli anneannem her baharda beni ve kuzen Cüneyt'i getirirdi buraya, lunaparka giderdik, kağıt helva yerdik.. Ha bir de ağabeylerim olur ise sandala binerdik gölette. Bu arada meşhur gazinoları var idi, annem babam Bülent Ersoy ve Emel Sayın konserlerine giderdi....

Önce nostalji yaptık, dönme dolaba bindik hep birlikte..







Çocuklar kanguru ve korku tünelinde pek bir eğlendiler...





Akşam programların devamı geldi, Fenerbahçe- GS maçı seyir edildi hep birlikte, sko3 2-1 FB lehine oldu, haaa bir de en önemlisi karşı ki Deniz bizim Deniz'i ikna etti, Deniz yeniden FB li oldu... Eray bu durume delirdi, Deniz bir yandan içi gitti, "ya anne babam üzülmedi di mi ben FB oldum diye" kahroldu, bakalım Deniz babacığının istemediği takımı ne kadar daha tutacak?

Bu arada 29 Ekim törenimiz ne olacak, belirsiz, eminim okulumuz bu konuda her zaman ki gibi çok iyi organize olacak, yarın bu konuya derhal el atmalıyız....

19 Ekim 2009 Pazartesi

Pastırma yazına devam...

Canım pastırma yazı, bu hafta da bırakmadı bizleri...

Cuma akşamı yediğimiz ailecek balık ziyafetinden sonra cumartesi kendime evime adadım, kışlıklarımı çıkardım, konservelerimi hazırladım ....



Haftanın yorgunluğunu atamadığımız için program yapmayıp evde takılmayı tercih ettik, amma velakin hala süren ılık havayı da kaçırmamalıydık.

Derhal aperatif bir şeyler hazırlayıp, balkonda şarap keyfi yaptık...



Bir keyif bir sohbet saat 12.'ye kadar, hava limonata gibi idi yahu 17 Ekim'de....

Bizim keyfimizi gören fıstığımız, "anne ne olur romantik bir poz verin" dedi ve bu resmi çekti :-))))



Şarap sonrası tavşan kanı çaylarımızı yudumladık...



Pazar mı? O da bir önceki haftanın aynısıydı, aynı güzellikte.......

15 Ekim 2009 Perşembe

Pastırma yazı

Pastırma yazının son günlerini yaşıyoruz hala Ankara'da, eli kulağında bitti bitecek. Bu güzel güneşli günleri uzunn bir süre görmeyeceğimizi düşünerek hafta sonlarını açık havada değerlendiriyoruz.Geçtiğimiz pazar yine bizim bahçede idik, önce enfes bir kahvaltı ettik kuzenler ve anne babamla,

Çimler de yuvarlandık...





Konservelik domateslerimizi topladık..




pek yakında doğuracak olan kuzenle elma topladık








Kocişkomun neşesine bakın, komik adam..




Kömürde semaverle çay keyfi, hem de böyle bir açık havada, kim ne diyebilir?



Hımmmm enfes, bitmesin bu yaz yahu :-((

8 Ekim 2009 Perşembe

Veeee Maraton Başlıyorrrr

Daha dün gibi yazmıştım Deniz okullu oldu diye...

Bu yıl 3. sınıfta kuzum.. Zaman akıyor, e'leri yapamaz iken daha dün, bugün üç basamaklı sayılı topluyor.

Her zaman şikayetci olduğum dağınıklık konusunda ise tık yok, yağmurlukla gidiyor, onsuz dönüyor, her hafta sonu Fransızca defteri eve gelecek, tekrar edilecek diyorum hak getire... Neyse ki ödevlerini düzenli yapıyor ya bu duruma şükrediyorum.Arada bir de öğretmencilik oynarken extra bir şeyler yapıyoruz.

Geçen gün Fransızca defterini kontrol edeyim dedim, öğretmen soruları yazmış o da cevaplamış, diyalog aynen şöyle;

- Comment tu t'appeles? ( adın ne?)
- Je m'appelle deniz (adım deniz)
- Tu as quel age? (kaç yaşındasın?)
- J'ai 9 ans (dokuz yaşındayım)
- Qu'est ce que tu aimes? (ne seversin?)
- J'aime chiens . (köpekleri severim)
- Tu aimes le cole? (okulu seviyormusun?)
- Non. (hayır)

Herşeyi doğru yazdığı için öğretmen "tres bien" vermiş...

Delirmiş bir şekilde kankime anlattım telefonda, "senin gibi anneye ve öğretmene karşı bu kadar açık yürekli davranmış ya aferim Deniz' e demez mi?" Şaka bir yana açık yürekliliği ile ben de övündüm sonradan....

Hani başlığım maraton ya, biraz da onu açayım. İyi de tabii okulların uzun yaz tatili, yarı bize de tatil sayılır. Sabah koşturmacası yok, akşam erken yatma derdi yok, hafta sonları kurs yok derken bizler de yayım yayım yayılıyoruz yaz boyu....

Yayılmasına yayılıyoruz da sonrası toparlanmak bir felaket. Hadi bakalım 3 hafta önce okul başladı bu hafta da kursla başlıyor...

Birinci sınıfta tenise gitti, yarısında burun kıvırdı. Zaten asla sportmen bir çocuk olmadı Deniz, gerçi ilkokul 1 den sonra fiziken çok hareketlendi ama oldum olası spora uzak bir çocuk... 2. sınıfı org ve koro ile geçirdik. Allah'ım koro 3 saat, bitmek bilmezdi, çocuk baydı tabii. Geçen sene kendi kendime söz verdim kesinlikle bir tek çeşit kursa gidecek diye...

Geçen hafta geldi listeler, oh yaşasın bu seneki org kursu bire bir benim Fransızca kurs saatimle tutuyor, harika. zaten kendisi de istedi hadi bakalım bu işi çözdük. Derken derken "anne ben eskrime gidecem demez mi?" saçımı başımı yolacaktım, sen eskrim ne biliyor musun dedim, evet kılıçla yapılan bir döğüş dedi. zaten erkeksi bir çocuk, oldum olsaı bebeklerle oynamadı, etek, elbise vs sevmedi bir de bu çıktı başıma... Tamam sporun erkeği kızı olmaz ama ne alaka yani; belli ki bir arkadaşı gidiyor o da bundan etkilenmiş... Akıllıca davranmalıyım dedim, interneti açtım o uyuduktan sonra; eskrim sayfalarına girdim. Sağolsun wikipedia her zamanki çok güzel bir özet geçmiş, eskrimi kıyafetleriyle bir güzel anlatmış. Tamam dedim buradan vururum ben, Deniz hayatta giyinmeyi sevmez, o maskeyi filan görsün derhal vazgeçer. Ertesi gün sakin sakin, "tamam eskrime tabii ki istersen gidebilirsin ama bu spor hakkında bilgi sahibi olduğunu sanmıyorum, gel biraz araştıralım internetden, sen yine ilgi duyarsan yazdıralım seni eskrime" dedim. Açtım malum sayfayı, biraz okudu, kıyafetleri gördü " anne ya ben hayatta böyle şeyler giyemem" dedi ve konu kapandı..

Bir kaç gün sonra

-anne ben voleybol kurusuna gidebilir miyim?
- hayırdır dedim?
-tenefüslerde top oynuyoruz, arkadaşlarım atabiliyor, ben top atıp tutamıyorum!

haydddi.. Ne atıp da ne tutamyor veya diğer arkadaşları ne yapıyor anlamadım ama tabii ki isteğini kabul ettim. ne de olsa babam yıllarca voleybol oynamış ve de Türkiye'nin en uzun dönem "Voleybol federasyon Başkanlığı" yapmış kişi idi. Belki de yanılıyorumdur, çocuğum spora yatkındır diye düşünerek bu kursa yazdırdım. pazartesi okul çıkışı da voleybola gidecek, haydi hayırlısı gelişmeleri takip edersiniz...

Bu arada her daim kızıma " bak kızım dil tekrar edilerk öğrenilir, şu Fransızca defterlerini hiç olmazsa hafta sonu getir, bir kere oku" diye çemkiren ben Haziran da biten ve bu cumartesi başlayacak kursum arasında geçen 3 ay içinde bir kere bile defteri açmadığım için paniğe düşmüş durumdayım. Bugün işe defter kitabımı götürdüm, Allah'ım herşeyi unutmuşum. Belli ki ilk ders yaz boyu ne yaptık onu anlatacağız, bari yazayım dedim, bir cümle bile yazamadım.. Berbat durumdayım berbat, yarın öğlen de arada ders çalışıcam artı akşam ciddi ciddi çalışacağım.

dedim ya maraton başlıyor, cumartesi benim Fransızca, Deniz'in org, pazartesi akşam voleybol, hadi bakalım maraton başlıyor!

6 Ekim 2009 Salı

yazın son günleri

Bu yazın en güzel hafta sonlarından biri dostumuz Aysel'lerin istanbul'dan bizi ziyarete gelmesi idi. Prensesler birbirini o kadar özlemiş ki, doyamadılar iki gün birbirlerine.. Anıtkabir, havuz keyfi, balkon ve bahçe keyfi derken su gibi geçti iki gün..





Hemen hemen her gelen misafirimizi babamın nacizane çiftliğinde misafir ediyoruz, yaz günleri elma ağaçlarının, mısır tarlasının yakınında çimenlerin kenarında doğayla iç içe kahvaltılar müthiş keyifli geçiyor, yanımızda bir sevdiğimiz dostlar; daha ne olsun?





Ayyy, yazın son günlerini yaşarken, yağışlar başlamadan derhal bir kahvaltı organizasyonu daha yapmalıyız bahçede, şimdi be buradan çıkıp doğru meteorolojinin sitesine gidiyorumm.

30 Eylül 2009 Çarşamba

1 ay olmuş yazmayalı, herhalde blogdan hiç bu kadar uzak kalmamıştım....

Çok güzel bir yaz geçiyorduk aslında, herşey çok iyi idi zaten ben de onu yazıyordum; taa ki kötü haberi alana kadar.

Bodrum'dan apar topar döndük aslında, Ali amcamın eşinin ani vefatı sebebi ile.. Aynı gün Selda ablamın annesinin vefatı ile sarsıldık. Bir günde 2 cenaze, kabus gibi... Hayat işte, sürprizlerle dolu, ikisi de beklenmedik ölüm....

Allah kalanlara sağlık versin diyip hayata devam etmekten başka seçenek yok....

Ölümler, cenazeler, düğünler; yaşam süresince hepsi iç içe...Kuzen İrem nişanlandı, kuzen İpek nişanlısından ayrıldı... Hayat tesadüf sandığımız ama aslında her başımıza gelen olayın özel bir sebebi olduğunu sonradan anladığımız durumlarla dolu. Biri bitiyor, biri başlıyor, işte hayat devam ediyor....

30 Ağustos 2009 Pazar

Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi

Hani bahsetmiştim ya; artık tatillerimize kültürel boyut da ekledik; Deniz kültürel zenginliklerimizi kitaplardan değil gezerek görsün diye....

Bu anlamda müze kart almış idik ve Efes ve Meryem Ana'dan sonra durak Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi.

Avrupa'dan 52 müzenin katıldığı "Yılın müzesi" ödülüne aday gösterilen "Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi" Türkiye'yi temsil ederek "Certificate of Special Commendation 1995" ödülünü 10 Haziran'da İsveç'te kazanan bir müze burası...

Gerçekten gezmesi çok keyifli, maalesef bazı bölümler her zaman açık değil, bu anlamda tamamlayamadık müzeyi...



Aşağıdaki resim aphoralar bölümünden; amphoralar antik devir ticaretinde şarap, zeytinyağı, kuru gıda maddelerinin taşınmasında ve depolanmasında kullanılmış.



Bozukkale (Loryma antik kenti) yakınlarındaki Serçe Limanı içinde bulunan ve Cam Batığı diye bilinen gemiye ait buluntular aşağıda, antik çağdan kalma bu eserler...



Dünyanın bilinen en eski batığı” olarak tanımlanan ve Kuş – Uluburun açıklarında ki batık Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nin en önemli ve özel sergilemesi, gerçekten inanılmaz canlı duruyor herşey...





Müze bahçesindeki kalıntılar da çok hoş :-)))



Müzeyi gezerken enteresan şeylerle karşılaşıyorsunuz:-)))



Deniz bizden sonra anneanaesiyle 15 gün daha kaldı; çok ama çok alıştılar birbilerine, geleli 10 gün oldu; şimdiden gelecek yılın planlarını yapmaya başladılar :-)))

Bodrum Bodrum

Asla vazgeçemediğimiz yer Bodrum, ya tatilin başında veya sonunda mutlaka Bodrum Bağla'dayız. Deniz için de Bodrum'un çok ayrı bir yeri var, kış boyu sayıkladığı, anneannesiyle gitmek için can attığı bir yer Bodrum...



3. yazdır Ayşe ile karşılaşıyoruz, Deniz ile çok keyifli vakit geçiriyorlar...





Bir gün hiç üşenmeden koca bir çukur kazdılar, onlarca şişeyi sağdan soldan topladılar, suyla doldurdular, dizdiler sonra aynı anda kapakları açtılar ve çukura şişelerden su akmasını sağladılar :-)))



Resimlerin devamı aşağıda;

http://picasaweb.google.com/anteksltd/Bodrum2009#