5 Ekim 2008 Pazar

Veee dönüş yolu

Son günümüzde yine balkon kahvaltımızdan sonra attık kendimizi plaja.

Deniz Ece ile buluştu öğleye kadar oynadılar, sonra vedelaştılar.

Allah'ım son gün ya Deniz daha bir güzel, şeytan diyor bas istifayı kal kalabildiğin kadar şu dingin mekanda...







Neyse, toparlanıp 14.00 sularında siteden ayrılıyoruz, neyi yemedik? Tabii ki tantuniyi? Eray ın mutlaka yemesi lazım, derhal en popüler tantunicide duruyor siparişimizi veriyoruz. Duvarlarda pek çok ünlünün resmi

Tantuni kerebiçe göre daha çok biliniyor olsa gerek. Lavaş ekmeğine sarılı biftek eti, soğan, domates ve sumak ağırlıklı baharat çeşnisi...

Üstüne abartmada bir porsiyonu kırışarak künefe yemeğe gidiyoruz ve Mersin seyahatimizi noktalıyoruz.

Bu kadar yemekten sonra neyi fark ediyoruz biliyor musunuz? Bu yörenin insanları için yemek yemenin ne kadar önemli olduğu ve mutfaklarını Amerikan kültürüne boyun eğdirmediklerini görüyoruz. Büyük şehirlerde her semtte yer alan McDonalds'lara Burger King'lere buralarda aynı sıklıkla rastlamıyoruz. Bravo size!

Mersin-3. gün

3. gün hava yine harika, uzun balkon kahvaltısından sonra plajdayız.


















Bu tatil Deniz'e ittire kaktıra ödevlerini yaptırıyoruz...


















Öğleden sonra bir sürpriz, Deniz sınıf arkadaşı Ece ile karşılaşıyor, tüm günü birlikte geçiriyorlar. Biz de anne babasıyla sohbet ediyoruz.

Deniz'in ısrarı ile o akşamı evde makarna ile geçiriyoruz:-(

















Ama aklımız fikrimiz künefede, geldik geleli bir kere yemişiz olmaz yani, makarna sonrası doğru Mezitli'ye Yaşar Usta'nın yerine...


















Allah'ım adamdaki keyfe bakar mısınız? Ama herhalde yaklaşık ben de böyle idim, tatlı konusunda son derece seçici olan ben künefeye dayanamıyorum.

Mersin tatili-2. gün

2. günü deniz kenarında geçirme kararı aldık, denizin dalgası nispeten daha iyi idi.

















Deniz ile kumdan kaleler yaptık, adam yaptık adama hem meme hem pipi koyduk:-)




















Deniz hayatında ,ilk defa dalgalı Deniz gördüğü için müthiş eğlendi denizde... Dalgaların üstünden zıpladık birlikte...





















Açık hava spor parkında spor yaptık (desem de inanmayın tabii, günde sadece 5 dakikacık uğradık...)

Bu arada aklımız sürekli yemekte, o kadar çok tadacak şey var ki, ben de biraz biliyorum ya Eray'a hepsini tatdıracağım diye çatladım vallahi.

Bu arada benim de daha önce ilk kez duyduğum bir tatlı denedik bu sefer..Adı kerebiç. Vallahi 10 sene önce böyle bir şey yoktu, nasıl türedi diye sordum; efendim bu Adana-Mersin'lilerin özellikle ramazan tatlısıymış. Önceden evlerde yapılırmış, son zamanlarda artık künefeciler gibi kerebiçciler türemiş.. En popüleri "Kerebicci Oğuz" gidenler başka yeri hiç denemesinler.

Şöyle, bir kaba kaymak gibi beyaz köpüğü sıvıyorlar, üzerine içli köfte şekline benzeyen dışı irmikden yapılı içi cevizli veya fıstıklı kerebiçleri diziyorlar, sonra tekrar üstünü aynı köpükle kapıyorlar....
Köpüğün adı kaymak olarak geçiyor ama aslını sonradan öğrendim (zira ben ağzıma kaymak sürmem) Efendim, bu gördüğünüz kaymak gibi şey aslında Toros'larda yetişen çöven otundan yapılırmış. Merak ettim buldum, bakın nasıl bir bitki?

Haziran-Temmuz aylarında beyaz çiçekler açan, 50-60 cm yüksekliğinde çok dallı, çok senelik, kazık köklü, otsu bir bitki. Bahsi geçen kaymağın yapılışı ise oldukça zahmetli. Çöven kökü ıslatılıyor ve ertesi güne kadar bekletildikten sonra beş saat kaynatılıyormuş. Beş saatin sonunda süzülmeye bırakılıyor ve süzülen yeşil su büyük çırpma aletlerinde çırpılıyormuş. Bu çırpma işlemi; yeşil su, beyaz köpük halini alana kadar devam ediyormuş. Sonrasında karamelize olacak kadar yoğunlukta şeker ekleniyor ve çırpma işlemine devam ediliyormuş. İşte durum bu....

Kerebiç bugünün ikindi kahvaltısı idi:-) E akşam yemeği?? Tabii ki kebap... 40 yıldır hizmet veren Gül Baba Restaurant'dayız. Ben o kadar toktum ki 1 lahmacunla yetindim, Eray ise hapur hupur fıstıklı kebabı götürdü. Deniz ise yediği tavuğu o kadar beğendi ki" ya anne senin yaptığın tavuk pirzolaları niye böyle değil" deyip durdu..

Bu arada Eray'ın Deniz oyun oynarken söylediği "Dön baba dönelim hacılara gidelim" lafı ile koptular, hilafsız yarım saat böyle güldüler...