11 Ocak 2008 Cuma

yine yeniden:-(, :-), ?, !

Hani bir önceki yazımın bitiminde dedim ya 2008'e çok hızlı başlıyorum diye, şimdi bu konuyu açayım...

Son 1,5 aydır görüştüğüm bir firma var idi, 2 mülakat her biri 2,5 'ar saat sürdü ve sonunda kabul edildim. Biraz düşünme payı istedim ve geçen hafta bugün, ben de işi kabul ettiğimi bildirdim kendilerine...

Ne güzel bir haber gibi görünüyor değil mi? siz bir de bana sorun.. İşi kabul etmemle kafam allak bullak, kalbim güm güm, annelik hormanlarım alt üst vaziyetde. 13 ay olacak bu ayın ortasında, tam zamanlı çalışmayalı... Bu 13 ayın hayatıma artıları eksilerinden mutlaka daha fazla. Çünkü 2 aylıkken çocuğumu ellere emanet edip işe gidip 6 yaşı dolduruncaya kadar bakıcılarla çocuk büyüttüm ben. Hem de İstanbul'un ağır koşullarında... Hem de annemin senede sadece 2 kez 1'er hafta kalmasıyla... Hem de ekonomik kriz ile birlikte eşimin iş sorunları ile boğuşarak... Hem de günde 40 km uzaklıkta bir işe giderek....

İşte bu anlamda çok iyi geldi bu ara anne kız ikimize de... Doyasıya öpüş koklaş olduk, gezdik, eğlendik 1 sene boyunca. Kanımca bir çocuğun hayatındaki en önemli en önemli dönemlerinden olan ilkokul 1'in yarısını da birlikte devirmek üzereyiz. Canım ona sürpriz yapmak istedi, çat kapı tenefüsüne giderek kucakladım onu, servise binmek üzereyken "ceee" yapıp arabamla alıp şarkı söyleyerek döndük eve... Öğretmenleri ile yakınen ilişki kurdum bu arada... yıllar boyu yapamadığım şeyleri yaptım, hani çalışırken kıskandığım o ev hanımlarının yaptıklarını yaptım ....

eeee ne oldu da büyü bozuldu? veya bozulmak zorundamıydı ki ben yeni bir işe gidiyorum??? Bilmem ki? Çok düşündüm bu konuyu kendi kendime; 35 yaşındayım, hayatımın en verimli dönemindeyim, böyle evde turarak mı geçmeli hayatım diye çok düşündüm. Aslında evde de oturmuyorum, yani biliyorsunuz, ben Alman bir firmanın Türkiye temsilcisiyim ve home-office çalışıyorum ama yetmedi işte... Manevi anlamda yetmedi çünkü enerjimin hepsini almadı bu iş benim... Daha fazla enerjim var ve bunu iş hayatında açığa çıkarıp hem kendimi daha fazla geliştirmek hem de kariyerime devam etmek istedim...Şimdi bir itiraf duyacaksınız benden; bir de elalem "Aman Nazlı da fıstık gibi işi bırakıp Ankara'ya gitti evde oturuyor" demesin istedim bir yandan da.... Haa bir de işin maddi boyutu var tabii, eşim ticaret yapıyor, çok şükür her şey yolunda ama ya böyle gitmezse??? Özel okulda okuyan bir çocuğum var, bu durumu korumalıyım ve de üstelik hayat standardımızı daha da geliştirmeliyiz diye düşündüm ve iş arayışına başladım....

İyi bok yedim, şimdi ne olcak? Güzel bir ünvan verildi bana, "Satın Alma Müdürü ve Organizasyon ...." sı oldum. (.... düşünülüyor henüz). Maaşım idare eder, iş yerim Ankara standartlarına göre çok uzakta, 27 km kadar....mesai saatleri de kötü bana göre, ama 2 hafta normal saatte 2 hafta 45 dakika geç gideceğim işe, bu durumu kabul ettiler... İşe de sömestr sonrası yani 11 Şubat'da başlayacağım, son kez kızımla bir tatil keyfi yapayım diye düşünerek öyle istedim... Amma velakin, işe başlamayla birlikte, eee çocuğumu sabahları kim bırakacak, evin düzeni ne olacak, çocuğum ödevlerini nasıl yapacak? Çat kapı okula gidemeyeceğim artık hiç, ona hiç sürpriz yapamayacağım.... Gün içinde çat kapı "anne çayı koy ben geliyorum" diyemeyeceğim. Yine gün içinde kocişkomla doyasıya gezemeyeceğim, arada yaptığımız kızlarla öğle tatili kahve keyfi yapamayacağım... yapamadıklarımı düşündükce deliriyorum.... Beni en iyi anlayanlardan biri karamelize olacak, çünkü 9 sene İstanbul'da aynı koşullarda yaşadık ikimizde ve de 10 Ocak'da yazdığı yazı şimdiki duygularımla tamamen örtüşüyor..

Bundan sonra kızımla sadece 1,5-2 saat görüşebileceğimiz aklıma geldikçe oynatıyorum....

Anladığınız dağılmış bir vaziyetdeyim, aslında bir yandan da herşeyin İstanbul'daki gibi zor olmayacağını da biliyorum. Şimdiden ayarladım, Deniz'in çok sevdiği bir ablamız var aylık olarak gelecek artık ve hem ev işlerini kontrol edecek hem Deniz'i karşılayacak. E ailem yanımda istediğim an anneciğim gelebilecek, hatta söz verdi haftada 1 gün kalacak... Eşim iş saatleri uygun olduğu için okul sürprizlerine devam edebilecek benim yerime... Falan filan..

Bunlara rağmen ben tam mutlu olamıyorum, neden neden neden??? Biri bana yardımcı olabilir mi lütfen??? aldım ya o tadı bir kere, hani çocuğunla doyasıya vakit geçirme fırsatını, çok zor geliyor şimdi..Doğum izninden sonra işe ilk gittiğim günü dün gibi hatırlıyorum. Deniz'i emzirdim, öptüm kokladım ağlayarak Emi'ye verdim ve 40 km boyunca ağladım yolda... İşe geldim öğlen 12.00'ye kadar ağladım odamda, hiç unutmuyorum patronum geldi "kızım git git ne olur evine git rahatça toparlan öyle gel" demişti bana... Şimdi de aynı duyguları tekrar yaşıyorum...

Sizce iş hayatıyla birlikte bir kaç ay içinde aşağıdaki kadına döner miyim????

6 Ocak 2008 Pazar

2007'den 2008'e.....

Hani seneyi devirdik ya, geriye dönüp bir analiz yapayım dedim 2007'ye dair....
19 Aralık 2006 taşınma günüm, 9 senelik İstabul yaşantımdan Ankara'ya dönüşüm... Kolay mı oldu, hayır inanılmaz sancılı oldu. 9 senedir çalıştığım işimi, can dostlarımı bıraktım geldim buraya, kalbimin yarısı kaldı orada hala.... Pişmanmıyım? Asla, kanım canım ailem burada, güzel bir yaşam da kurduk burada ama dediğim gibi özlem çok... Ama şundan da çok eminim 2008 çok daha güzel geçecek...

Evet başa dönelim, 16 Aralık'da taşındık, taşınmadan bir kaç gün önce Deniz ile İstanbul'daki evimizde böyle kutulama yapıyorduk biz...


Haa unuttum bu arada aslında eşim Haziran'da geldi Ankara'ya ben ise Aralık'da.. Şirketimiz başka bir gruba satılınca eski patronlarımız rica etti benden yeni birini yetiştirip öyle ayrılmam için.

Neyse taşındık derken yeni yıl geldi, ağabeylerimin 25 kişilik grubu ile şu Arcadium'daki meşhur Kırmızı'da idik ve inanılmaz eğlendik saat sabah 4'e kadar. Üstelik Deniz de bizden aşağı kalmadı ve işte tüm gece böyle eğlendi dans ederek.






















Babası içkiden sarhoş, kızımız eğlenceden....

















O geceye ait kötü bir anı olarak bu resim kaldı elimizde. Çok sevdiğim canım ağabeyim ve eşi boşandılar Haziran'da... İkisi ile de ayrı ayrı görüşüyoruz şimdi; 2007 yılının en kötü olayı idi bizim için...

















Çok sevgili yeğenimiz Tolga'da haftanın yarısı annede, yarısı babada yaşıyor şimdi:-((((( Bu resimde geçen seneki yılbaşı gecesine ait...


Yılbaşının hemen ertesi bayram idi geçen sene, can dostlarımız Mehtap'lar geldi Eskişehir'den ... Kısacık zaman sığdırılmış dedikodular, kikirdemelerle geçirdik bir kaç günü...

Hemen ertesi günü hiç unutmuyorum, Handan^dayız; Deniz Zeynep ablası ile yatakta resim yaparken düştü ve sağ kolu alçıya alındı!


Dolayısıyla Şubat ayını Deniz'e endeksli evde ve sinemalarda geçirdik. Bu arada ben Alman bir firmanın distribütörlüğünü alıp home-office bir iş kurdum. Böylece şehir değişikliği bunalımını yaşamadan atlattım.. Hem de komik bir şekilde 9 sene satın alma müdürlüğü yaptığım şirketime mal satan firmanın aracısı oldum. Düşünüce çok komik geliyor hala....

Bu anlamda hemen hemen her 1,5 ayda bir İstanbul'a gittim, hem eski firmamı ziyaret ettim,hem bu işi geliştirme adına çaba harcadım, hem de dostlarımla hasret gidermeye çalıştım...

Şubat ayında 88 yaşındaki babaannem çok kritik bir Bypass geçirdi, nekahet devresi yaklaşık 3 ay sürdü, biraz sıkıntılı günler yaşadık ama şimdi dimdik ayakta....

Mart ayına kadar kızımla bol bol hasret giderdik, doyasıya yaşayamadığımz 6 senenin acısını çıkarttık. Geç saatlere kadar uyuduk, anneannemizle, dayılarımızla, dedemizle 9 senenin hasretini giderdik, çocuk filmlerini ve tiyatrolarını kaçırmadık, kuğulu parka gidip kuğulara ekmek attık. Mart başında biraz daha düzenli hayata adım atalım dedik ve Deniz ana sınıfına başladı...

Nisan itibarı ile blog açtığım için yılın detayları zaten blogda ama kısaca tekrar bahsedeyim, Nisan ayı annemin sergisi ile koşturmaca şeklinde idi..

Bu arada Ankara'da susuzluk başladı, Allah'a şükür yeterli depoyla bu sıkıntıdan yırttık ama bloğumda da yazdığım gibi hala 1 adet yumurta kaynattığım suyu bile dökmeyen bir kadın oldum ben...

Ben home office iş sahibi, eşim de serbest olunca gündüzlerin tadını çıkardık, avare avare dolaştık, genç turkcell sinema senaslarını kaçırmadık, bol bol tiyatro ve operaya gittik, Cem Yılmaz'ı, Ferhat Göçer'i, Chic Korea'yı kaçırmadık...El ele dolaştık üniverite yıllarımızda dolaştığımız sokakları...

Derken yaz geldi, Bodrum-Şirince Fethiye turu yaptık detayların hepsi bloğumda...

İzmir'de görümcemin evinde bir aile krizi yaşadık, 2007 senesine ait hatırlamak istemediğim bir nokta oldu bu da...

Temmuz ayında ise toplum olarak vurucu darbeyi aldık ayın 22'sinde... Biz aydınlar senelerdeir uyurken onlar çalıştılar ve başardılar, diyecek laf yok boynumuz büküğüz şu anda; ve de yine biz aydınlar uyuyoruz onlar ise daha da fazla çalışıyorlar... Sonumuz, çocuklarımızın geleceği Allah kerim, çok umutsuzum ben...

Eylül ayı da çok önemli bizim için zira kızım ilkokul 1. sınıfa başladı. Çok ama çok istediğim okul denk düştü, çok mutluyuz ve keyifliyiz...Aralık başı itibarı ile okumaya başladı; tabii ki akıcı değil heceleyerek ama gayet iyi gidiyor...

Geldi aralık 20, çok sevdiğimiz bir arkadaşımızı kaybettik acısı hala yüreğimizde...

Yılbaşından bir gün önce patlayan bir aile krizi; hala üstesinden gelemedik, aile içinde keyfimiz çok kaçık aslında...

İşte böyle acısıyla tatlısıyla bir yıl daha geçti... Ama 2008'e çok hızlı başladım, benim için çok değişik, yeniliklerle dolu, bol koşturmacalı bir yıl olacak. Niye mi? E onu da yarın öbür gün yazıcam, çok uykum geldi haydi iyi geceler...