29 Aralık 2008 Pazartesi

Git artık 2008...

Bitsin artık bu yıl...

Yılın son günlerini iple çekiyorum...

Ailevi olarak yaşadığımız bazı sorunlar, yeni bir işe başlamanın ve evdeki yeni düzenin getirdiği stres, işte kendini kanıtlama dönemi, yöneticimle birbirini anlama, dinleme aynı dili konuşmaya çalışma, (çoğu zaman konuşamama:-)), yıllardan beri çalışan insanlarla kaynaşmaya çalışmanın yanı sıra işe giriş çıkış saati, yok efendim çay içme saati, aman da efendim bilgisayarı açma kapama saati gibi işteki abuk sabuk ve de hiç alışık olmadığım kurallara adapte olmaya çalışmayla geçti bu yıl... Müthiş koşturmaca, müthiş yorgunluk...Bazı anlarda çok sıkıldım, çok bunaldım ama herşeyden önce ben ve yakın çevrem adına sağlıkla bir yılı daha bitirdiğim için mutluyum. Şükürler olsun....Sağlıkla ve dimdik ayaktayım:-))

Yeni yıldan beklentim, önceliklerim kendi adıma değil hepimiz adına... istemiyorum artık ülkemde şehit haberleri, terör olayları, susurluk, ergenokon, cinayetler, çocuk tacizleri, açlık, yoksulluk... bitsin bunlar, tüm dünyada bitsin. Savaş olmasın, çocuklar ölmesin, umutla baksın çocuklar geleceğe hüzünle değil...

Bir de en önemlisi şu kriz bir an evvel bitsin, bir de AKP gitsin...

Beklentilerim çok olsa da ne yapalım, insan hayal ettiği sürece yaşarmış...

2009 hepimize sağlık, mutluluk, huzur bol neşe, bol kahkaha, bol kazanç getirsin... hepimizin yeni yılı kutlu olsun...

28 Aralık 2008 Pazar

Kışın Keyfi

Kış pek sevilmez ama kar yağdı mı kışın keyfi bir başka güzel...

Bugün sabah güzel bir kar manzarasıyla karşılaştı Ankara....

Derhal komşularımızla organize olduk ve attık kendimizi sokağa...

1,5 saat boyunca kızak kaydık, kartopu savaşı yaptık,



kardan adam yaptık...


İşte bugüne ait resimler...
http://picasaweb.google.com/anteksltd/2008KS?feat=directlink
Eve geldik, sıcacık bir banyo sonrası sıcacık bir salep...


Hımm nefis, biz aslında aktardan orijinal salep alıp yaparız ama son zamanlara SEK'ınkine takılıyoruz. O da orijinali gibi çok leziz..

Salep bana lise yılarımı hatırlatır hep, hafta sonları binbir zorlukla 1 saatlik izin alıp evden çıkıp gittiğimiz meşhur Akman pastanesinde içerdik sıcacık salepi...

Bu ana kadar her şey çok keyifli; ya yarın??? Bakalım işe nasıl gidicez?? Okullar tatil olacak mı? Öffff kafamda kırk tilki, haydi hayırlısı, herkese kolay gelsin...

Romantizm..



Buram buram aşk, buram buram romantizm, nostaljik müziklerin bol bulunduğu bir film. Çok keyifle izledik, şimdi de evimizde Semiramis Pekkan, Nil Burak ve kankamın hediye ettiği Ayla Dikmen'in müziklerini dinliyoruz...

24 Aralık 2008 Çarşamba

Çocuklar Çocuklara Yardım Ediyor!

Sheraton otel harika bir organizasyon yapmış idi hafta sonu balo salonunda. amacı ihtiyacı olan çocuklara, yine kendi yaşıtlarından hediye olarak kitap, oyuncak ve giyecek sağlamak... Projenin adı "Çocuklar çocuklara yardım ediyor!"

Sheraton balo salonunda bir yılbaşı partisi düzenlenmiş seçilmiş okullara yönelik. Giriş ücreti çocuğa ait ya bir kitap, ya bir oyuncak, ya bir giyecek idi. Deniz sınıf arkadaşlarıyla çok eğlendi, biz de az da olsa ihtiyacı olan çocuklara yardım edebilmenin mutluluğunu yaşadık.

Yerli malın yurdun malı....

Hani biz de kutlardık öğrencilik yıllarımızda; kuruyemiş, mandalina, portakal, incir, elma vs getirir sınıfta paylaşırdık.

Halen kutlanıyor olması ne güzel

Bir heves eve geldi perşembe akşamı Deniz'im; anne okula ne götürelim diye? Poğaca yapar mısın dedi heyecanla? Grip olmak üzereydim, dökülüyordum ama kıramadım onu... Yerli un, yerli yoğurt,yerli peynir, yerli sıvı yağ kullanarak poğaçamı pişirdim; sabahleyin Tupperware kabına koyarken "sakın kabımı unutma e mi tatlı kızım?" demeyi ihmal etmedim, tıpkı annelerimizin dediği gibi:-))) (Tupperware??? yerli malı???:-)))

Biliyor musunuz kim çıkarmış bu yerli malı haftasını? Hadi aşağıdan okuyun bakalım:

"Yerli Malı Haftası, 12-18 Aralık tarihleri arasında Türkiye'de tüm okullarda kutlanan hafta.

II. Dünya Savaşı sonrası oluşan ekonomik darboğazın ardından yabancı ülkelere para akışının önünün kesilmesi ve toplumsal tutum bilincinin oluşması amaçlanmıştır. Bu amaçla zamanın başbakanı İsmet İnönü 12 Aralık 1929'da yaptığı konuşmayla yerli malı kullanmanın ve tutumlu olmanın öneminden bahsetti. 1946 yılından itibaren Yerli Malı Haftası olarak kutlanmaktadır. 1983 yılında adı Tutum, yatırım ve Türk malları haftası olarak değiştirilmiştir."

Bu arada Bekir Coşkun 'nun bu yazısına da çok güldüm.

Yerli malın yurdun malı herkes onu kullanmalı, bu hafta sonu hepimiz yılbaşı alışverişine çıkıyoruz, ben şahsen yerli malı hediye almaya özen göstereceğim. Had siz de dikkat edin, üstelik ekonomik krizin göbeğinde iken kendi ekonomimize katkıda bulunalım, elaleme değil!

13 Aralık 2008 Cumartesi

Bayram tatili2

Dört gözle beklediğimiz can dostlarımız bayramın 3. günü geldi, şimdi dönüş yolundalar... Göz açıp kapayıncaya kadar geçti zaman.

Keyifli akşam yemeklerimiz, Anıtkabir ziyareti, çocuklarımızın bize en ufak külfeti olmadan uyum içinde oynamaları, ortak tanıdıklarımıza ait dedikodular, çocuklarımızla gelecek planları derken sohbete, muhabbete doyamadık...





Deniz ve Eren'in aşka dair kişisel sohbetleri, Biletix vesilesi ile GS-Gençlerbirliği maçı (!), Koray'ın ALİ'den aldığı kotu ise bu tatilin unutulmaz anları idi....

Bundan sonraki görüşmenin planı yapıldı. Çok kısa bir zaman sonra yapacağım 1 günlük İstanbul gezisinde Mehtap'ımla bir kaç saatlik kaçamağın randevusu şimdiden organize edildi. Sonrasında ise sömestirde Deniz'in Eren'lere misafir oluşunun tüm detayları konuşuldu:-))

Şimdi hepimiz o günleri bekliyoruz; heyecanla.........

http://picasaweb.google.com/anteksltd/KankalarimizAnkarada#

9 Aralık 2008 Salı

Bayram

Bayramın 2. gününü bitiriyoruz, şu ana kadar keyfimiz yerinde... Yarın gelecek misafirlerimizle keyfimiz daha da gıcır olacak, hadi başa dönelim.

Takip edenler biliyor, bayramın ilk sabahı meşhur sülale boyu kahvaltımız var. Tüm aile yine hep birlikte toplandık, en büyüğümüz tahmini yaşı 96 olan babaannemizle birlikte amcalar ve üçüncü kuşak dahil yaklaşık 25 kişiyiz....

Bu sefer herkesin makine unutmasıyla kahvaltımıza dair resim çekilemedi:-(((

Sonrasında bizim evde kuzenle kısa bir kahve keyfi yaparken çocuklar neşe içinde oynadı...


Akşam üstü annemde bayram yemeği eşliğinde çocukların saatler boyu süren yastık savaşı vardı.


Akşamında babamlarda bayram yemeğinin 2. faslı.


Bayram da olur da açma börek olmaz mı?

İşte Oya anneannemizin el açması puf böreği, hımmmm...


Tolga ve Deniz'in el açması börekteki müthiş katkıları....


Tolga ve Deniz'in tüm akşam yaptığı planlar sonucu bayramın birinci günü akşamı Deniz yatıya dayısına gitti. ne pijama ne uyku arkadaşı, üstü başıyla bekar kalan dayısının evinde kaldı ilk akşam....

Saat gece 1.00 e kadar kudurmuşlar dayısının anlattığı kadarıyla...

Ben de fırsattan istifade hani şu yapamadığım bezme işini yaptım vesile ile. Saat 10.00 da zor kalktım bugün yataktan....

2. günü akşamı ise çok sevdiğimiz Sema ablamızda rakı balığa davetli idik.

Söylemeğe gerek yok, tabii ki külli muhabbet ve leziz yemeklerle geçti bu akşamımız. Erkekler bahçede pişirdiler balığı,




Resimlerin devamı aşağıda....
http://picasaweb.google.com/anteksltd/GamalDostlarla#

3. günü daha bir heyecanla bekliyoruz. Sevgili karamelize ve ailesini dört gözle bekliyoruz, çocuklar günleri değil adeta saatleri sayar haldeler, hadi arık zaman çabuk geçsin diye dua ediyoruz...

4 Aralık 2008 Perşembe

Komşuluk güzeldir...

Komşuluk ne güzeldir, tabii ki gerçek yakın komşuluktan bahsediyorum...

Evlendiğimden beri bu 4. evim. İlk oturduğum ev haricinde hep çok iyi komşularım oldu. 2. evimdeki yan komşumla o kadar yakın ilişkim vardı ki hani "yediği içtiği ayrı gitmez cinsten" Hala yakın arkadaşız. Üçüncü evim keza aynı şekilde karşı komşum ve üst komşularımla çok yakındık. Deniz kapıyı çarpıp kah karşıda kah üstte idi. Hala kontaktaryız ve her fırsatta araşıyoruz.

Şimdi yine çok şanslıyım. Katta dört daireyiz, çok güzel bir uyum var, karşı komşumuzun oğlu (o da Deniz) bizim Deniz ile yaşıt, çok komik bir şekilde 1,5 sene birbirilerinin neredeyse yüzüne bakmazken şans eseri bir gün bir araya geldiler ve o gün bugün her fırsatta birlikteler....

Bakın bu akşam yılbaşı ağacımızı nasıl birlikte süslediler,


Yanıp sönen ışıklı kordonu üstlerine doladılar,


Kıkır kıkır kıkırdadılar...



Birlikte her zaman çok güzel vakit geçiriyorlar, sözleştiler hafta sonu da bizim Deniz komşu Deniz'in ağacını süslemeye yardıma gidecek....

"Ev alma komşu al" lafının doğruluğunu bu evimde de tekrar test etmiş olduk, ne mutlu bize!

2 Aralık 2008 Salı

Yine beceremedim...

Hani geçtiğimiz hafta sonu evde battaniye altında mayışacaktım ya ondan bahsediyorum, yine beceremedim diye...


Cumartesi sabah ki muhtelif kurslarımızdan sonra Deniz'in okulundan kura sonucu sadece kendi sınıflarının davet edildiği bir organizayondayık. Organizasyonu yapan Renault Mais Ankara Şubesi idi, çocuklara bir polis tarafında trafik eğitimi verildi

Servis kısmı gezdirildi, kaza yapan araçlar gösterildi, kazaya sebep veren faktörler anlatıldı, yüzleri boyandı, yemekler yenildi....

Biz velilere de ücretsiz bir sürüş eğitimi davetiyesi verildi, en kısa zamanda hafta sonu mesaimden çalıp bu eğitime dahil olacağım...

Madagaskar 2 filmi ile cumartesiyi bitiridk.


pazar günü geçen hafta şımaramadığım doğum günümün intikamını aldım. Deniz koroya, biz sabah kahvaltısıne İncek Liva'ya... Dekorasyonu berbat olan mekanda enfes bir kahvaltı tabağı ve hizmeti sunuyorlar. Çigan müziği eşliğinde kahvaltı ediyorsunuz. Fiyat 14 YTL...

Öğlden sonrayı yine sinemaya ayırdık, Osmanlı Cumhuriyeti'ne gittik ailecek... Evet bis artık yetişkin filmlerinini de bazılarına (7+) hep birlikte gidebiliyoruz. Çok beğendiğimizi söyleyemeyeceğim, boş vakti olan izlesin derim...

Sonuç olarak battaniye altı mayışma için bayramı bekliyorum.... Vallahi bu hafta sonu evde oturucam....

28 Kasım 2008 Cuma

Hafta sonu mesaisi

Şükürler olsun hafta sonu geldi.......

gelmesine geldi de benim hafta sonu mesaim de hafta içi kadar hareketli...

Nasıl mı? Şöyle,

Cumartesi saat 9.00 da Deniz ile çıkıoruz evden, saat 9.30 da Deniz 'in org kursu var. 11.00 e kadar onu kantinde bekliyorum. Benim içinde iyi bir fırsat bu zaman, Fransızca çalışıp ödevlerimi yapıyorum. Saat 11.00 de o çıkınca brlikte Fransızca kursuna giriyoruz. Ben derste o yanımda ödevlerini yapıyor, resim boyama vs yapıyor...

Saat 12.30 da azad ediliyoruz, genelde Cepa da bir öğlen yemeği yiyoruz, sonrasında genelde ya bir sinema veya bir arkadaş buluşma aktivitemiz var.

Pazar deseniz saat 9.40 da evden çıkıyoruz (neyse ki biraz daha geç) Deniz Başkent Üniversitesi Çocuk Korosu na gidiyor. Tam 3 saat, saat 13.00 e kadar orada. Ben de bu arada market alışverişi, Pazar gazeteleri, bazen babamlara bir kahvaltı, kocişkom çalışmıyorsa onunla keyifli bir kaç saat şeklinde bu zamanı değerlendiriyorm Saat 13.00 de Deniz'i alıyorum yine duruma göre dışarıda bir aktivite veya aile toplantıları şeklinde günü kapatıyoruz.

Pazar akşamı olduğunda bir bakıyorum 2 günde toplam evimde 3 ya da 4 saat geçirmişim. Uzun zamadır tek isteğim bütün günü TV karşısında bahtiyenin altında kızımla, kocamla geçirmek, mayışmak mayışmak mayışmak.... Bakalım bu hafta sonuna nasip olacak mı?????

26 Kasım 2008 Çarşamba

Bilinçli tüketici olmak

Bilinçli tüketici kimdir? Bir mal veya hizmeti satın alırken temel gereksinimlerini ön planda tutan, alacağı ürünün kaliteli, ucuz ve güvenli olması için gerekli tüm karşılaştırmaları ve araştırmaları yapan tüketicidir.

Bilinçli tüketici sadece alışverişte değil sonrasında da aldığı ürünü gerektiği gibi kullanmayı beceren, varsa kullanma talimatlarına uyan kişidir.

nerden çıktı şimdi bu konu, şuradan çıktı...Belki 2 senedir çamaşır makinemin yumuşatıcı gözü yumuşatıcıyı almıyor. sürekli söyleniyorum, zaten alalı 11 sene oldu, eh artık değişme zamanı diye.... Kafamda oluşmuş ya; büyük eşyaları 10 sene sonra atmak lazım diye direk çamaşır makinesini çöp olarak görmeye başladım. Arada da fazla araştırmadan bir kaç model baktım yenisini alırım diye düşünüyorum, 1000-1500 YTL ye filan taksit maksit alırım diyorum.. Derken efendim, aniden makinenin kapağı kırılınca mecbur servisi çağırdım. (allah dan yeni makine almaya gitmedim!)Gelmişken yumuşatıcı sorununu da söyledim, adama niyetimi anlattım yahu bunu atıp 1000 YTL yeni alayım dedim. Adam bana resmen bön bön baktı, "hanım efendi bu makine bırakılıp onlar alınır mı, bunu bakıma soksak rahat 10 sene daha kullanırsınız bu makinenin muadilleri 2500 ytl" diyerek sağolsun beni vazgeçirdi....

Derhal makinem bakıma girdi, şimdi ilk günkü gibi çalışıyor....

Servis gelmişken bir de bulaşık makinesine baktırayım dedim, o da yaklaşık 1 senedir iyice kirli çıkarıyordu, onu söyledim. Ne kadar toz deterjan kullanıyorsunuz dedi, ağzına kadar doldurduğumu söyledim, genel de de "ball" tipini aldığımı söyledim. Çok şaşırtıcı bir şey söyledi, efendim şehirsuyuna göre deterjan tipi ve miktarı değişirmiş.... Ankara suyu kireçli ama yumuşakmış (bu tezatı anlayamadım!!!) Ankara suyuna sadece 1 tatlı kaşığı toz deterjan yeterli imiş... Ben yaklaşık 4 katı koyduğum için fazlası da durulumandığı için tabaklara kir ile yapışır kalırmış... Ayrıca Ankara 'ya tavsiye edilen jel veya "ball" değil toz deterjanmış... Gerçekten de bulaşık makinesi sorunum İstanbul'dan geldiğimden beri başladı, mesela İstanbul'da tavsiye edilen toz değil "ball" imiş...

Velhasıl servisin doğru yönlendirmesiyle büyük bir masraftan kurtuldum, üstüne deterjan tüketimim de azaldı; bundan sonra da eğitimli bir insan olarak daha bilinçli bir tüketici olmaya karar verdim......

Devler'in Büyük Buluşması



Cuma akşamı Devlerin Buluşması'nda idik, öyle bir nostalji rüzgarı oldu anlatamam. Çok ama çok keyif aldık, ilk bölümde her sanatcı beşer şarkı ile katılıp, ikinci bölümü ise kah hep birlikte şarkı söyleyerek kah birbirinden güzel skeçlerle bizleri eğlendirdiler... Araya kısa kısa oryantal ve Frank Sinatra şarkısı bile kattırdılar..

Bakın gazete yorumları da burada

23 Kasım 2008 Pazar

36 biterken

Bugün benim doğum günüm....

Bakın hayat bana neler öğretti?

Hayatta her şeyin başında sağlık olduğunu, onsuz hayatın hiç bir anlamı olmadığını öğrendim. Konu ile ilgili, rahmetli Sakıp Sabancı'nın "Araba fabrikalarım var ama oğlum benden araba isteyemiyor" lafını hiç unutamıyorum.

İş hayatı ile ev hayatının birbirinin tamamlayıcısı olduğunu, herhangi birinde rast gitmeyen bir durumun diğerini negatif etkileyeceğini öğrendim.....

Pozitif ve negatif enerjinin varlığını ve bunları kısmen yönetebileceğimizi öğrendim.....

İnsanları değiştirmenin mümkün olamayacağını, sevdiğimiz insanların yönlerini değiştirmeğe çabalamak yerine, o yönlere göre şekil almak gerekliliğini öğrendim....

Koşulsuz sevginin sadece anne babadan geldiğini öğrendim....

Şu ana kadar yaptıklarım için değil yapmadıklarım için üzüldüğüm anlarda, aslında yaşamın hep ileriye bakmak olduğunu öğrendim. "Keşke" lerle vakit kaybetmek yerine ders almayı öğrendim...

İnsanların sinirlilik anında söylediklerini çok dikkate almamak gerektiğini öğrendim...

Dürüstlüğün en büyük erdem olduğunu, her şart ve ahvalde bundan ayrılmamak gerekliliğini öğrendim....

Sevgiyi yaşamayı ve gösterebilmeyi öğrendim....

başımıza gelen her talihsziliğin bir sebebi olduğunu, aslında bunların insanları olgunlaştırdığını öğrendim....

"Gerçek Dost" ların çok zor kazanıldığını ve kazanıldığında kaybetmemek için çok emek sarf etmemiz gerektiğini öğrendim....

Şükretmenin mutluluğuma mutluluk kattığını öğrendim....

Can dündar'ın dediği gibi (her ne kadar kendisine bugünlerde biraz "kıl" sam da) "Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını" öğrendim. İşte ben o hayatı tadanlardan olmaya çalışıyorum... Hayatın bana verdikleri için minnettarım, ben de mutlu olmak ve etrafıma mutluluk saçmak için çabalıyorum...

İyi ki doğdum!!!

16 Kasım 2008 Pazar

"Mustafa"


Hazır film den konu açılmışken "Mustafa" filmine de değinmeden geçemeyeceğim.Çok yazıldı çok çizildi... Herkes bir şeyler söyledi ama genel teamül hepinizin bildiği üzere negatif yönünde...

Film vizyona girmeden evvel hepimiz çok umutluyduk. Annem sürekli Deniz ile birlikte gitme planları yapıyor idi. İlk hafta sanki pozitif-negatif yarı yarıya gibi idi durum. O hafta kulaklarımı tüm eleştirilere tıkadım, mutlak gitme planları yaptım filme. Ne yani Atatürk'ün içki içtiğini bilmiyor muyduk? Biliyorduk;ee ,film de de değinilmiş işte dedim kendi kendime. Bütün eleştirileri haksız buldum ilk hafta. İkinci haftaya gelince eleştirilere yavaş yavaş hak vermeğe başladım, bu arada Deniz de sürekli tepemde ne zaman gidicez diye, Cuma akşamı eve dönüşte şöyle bir diyalog geçti aramızda:
- Anne bu hafta sonu "Mustafa" ya gidelim m,?
- Deniz'cim ben o filme gitmeli miyiz çok emin değilim, dinlediğim eleştirilere göre Atatürk'ün esas başarılarını dikkate almayıp üstünde hiç durulmaması gereken başka yönleri vurgulanıyormuş dedim onun anlayabileceği bir dille....
- Anne ama sen her zaman bana önyargılı olma demez miydin? Önce kendin deneyip sonra karar vermelisin demiyor muydun? Sen şimdi filmi görmeden konuşuyorsun???

Kala kaldım, haklıydı aslında...

Hafta sonu bakarız diyerek geçiştirdim bu konuyu...

Bu sabah yine açıldı,

-Anne "Mustafa"'ya gidecektik hani?
-Deniz'ciğim anlattım ya emin olamıyorum.

Israrlar ısrarlar....

Peki dedik Eray ile birbirimize baktık, yer bulursak gideriz dedik...Öyle ya neticede ne seyredersek seyredelim kimse bizim fikrimizi değiştiremezdi O'nun hakkında....

10 dakika sonra Deniz şöyle devam etti;

-Anne biliyor musun Atatürk günde tam 3 paket sigara içiyormuş, üstelik bir de koca şişe şarap içiyormuş biliyormusun???

Kafamdan kaynar sular döküldü, belli ki sınıftan filme giden arkadaşlarından duymuştu bu sözleri... Yani çocukların film neticesinde akıllarında kalan 2 cümle buydu!!!

Yok yok olmazdı, ben Cumhuriyet'in aydın yüzü, Atatürk'çü bi çocuk yetiştirmek için çırpınan ben, her ulusal bayramı çocuğuma canlı yaşatmak için bandolara götüren marşları öğretmeğe çalışan ben çocuğumu böyle bir filme götüremezdim.....

Bu Atatürk' e çok büyük bir haksızlık olurdu..............

Eyvah kızım büyüdü!


"High School Musical 3 " filmidir gidiyor bizim evde. Deniz ve bir arkadaşını sinemaya götürme sözüm var idi, onlarda bu filmi seçmişler. Benim hafızamda bu film muhtelif aşkların yaşandığı gençlik filmi olarak kalmış, bundan dolayı hiç kondurmuyorum, Deniz herhalde başka filmden bahsediyor diye düşündüm hep... Her gün Deniz'e soruyorum "kızım Şimal ile konuş, bu film çocuk filmi değil" diyorum ertesi gün yine geliyor "High School Musical 3 'e gidicez di mi anne diye..."

En sonunda Cinebonus'u aradım, film 7+ ve gelenlerin çoğu 7-11 yaş arası imiş. Bir kaç arkadaşını aradım, evet filme giden olmuş, muzur sahneler yokmuş...Allah allah... Neyse, netice itibarı ile Cumartesi günkü muhtelif org, Fransızca kurslarımızı bitirdikten sonra filme vasıl olduk...

Gerçekten de film de herhangi bir muzur sahne yok, film lise son gençlerinin üniversiteye geçiş hazırlıkları, mezuniyet töreni ve yıl sonu müzikalini konu alıyor. İçinde aşk da var tabii ama masumane. Ancak yine de bana bu film benim ortaokul yıllarında bir heves beta video kaset kiralayarak seyrettiğim filmleri hatırlattı. Ben o yıllarda 14-15 yaşında idim, Deniz ise 8..... Nesil farkı dedikleri bu olsa gerek, yaşamaya başladık bile!!!

13 Kasım 2008 Perşembe

Ata'ma dair....

Bugün okudum, hoşuma gitti paylaşmak istedim..


Gazi, çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir
kadına rastladı. Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.
— Merhaba nine. Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
— Merhaba dedi.
— Nereden gelip nereye gidiyorsun?
Kadın şöyle bir duralayıp;
— Neden sordun ki, dedi. Buraların saabisi misin? Yoksa bekçisi mi? Paşa gülümsedi.
— Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın
bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı.
— Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği,
atın geç yetişdiği, kavruk köylerinden birindeyim. Bizim muhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.
— Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
— Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki oğlum gâvur Harbinde şehit düştü. Memleketi gâvurdan gurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip mihtara anlatinca, o da bana bilet aliverip saldi Angaraya,giceleyin Geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte agsamdan belli böyle kendimi ordan Oraya vurup duruyom bey.
— Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadının birden yüzü sertleşti.
— Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki.. O bizim vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden gurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşiyoz. Sunun bunun gâvur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon,bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver. Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek;
— Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanimizdir... Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu. Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum anacığım dedim, sen gökte
aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Pasa yani Atatürk işte karsında duruyor. Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyordu. İki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e uzattı;
— Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye Getirdim. Seversen gene yapıp getiririm. Paşa hemen orada beziaçıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;
-'Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün.Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun.

9 Kasım 2008 Pazar

Global Kriz

• Türkiye'nin tekstildeki en önemli markalarından biri olan Sönmez Filament krizden kurtulamadı. Daha önce iki kez üretime ara veren firma bu kez üretimi tamamen durdurma kararı aldı.
• DentaŞ Ambalaj, ekonomik ve yapısal gerekler sonucu yeniden yapılandırmaya gitme kararı aldığı Denizli’deki fabrikasında çalışan 100 işçinin iş sözleşmelerini sona erdireceğini açıkladı.
• Fransız otomotiv şirketi Renault, ‘pazarın çöktüğü’ gerekçesiyle üretime en az 1-2 hafta ara vereceğini duyurunca işyerlerinde çalışma barışı tehlikeye girdi. Şirket, önümüzdeki hafta fabrikalarında, ‘esnek çalışma öngören toplu sözleşmeler’ kapsamında üretimi geçici olarak durdurmaya hazırlandığını açıkladı

• Almanya'da otomobil üretim şirketi Daimler, kendisine bağlı Mercedes arabalarının satışlarında büyük düşüş olması nedeniyle 5 haftalığına fabrikalarda üretimi durdurma kararı aldı.

• Almanya'nın diğer dev otomobil üreticisi BMW de Leipzig'deki fabrikasında 4 günlüğüne üretime ara verdi. Frankfurter Allgemeine Sonntags zeitung gazetesi, Mercedes'te fabrikaların kapatılmasının aralık ortasında başlayacağını bildirdi. Gazete, fabrikaların Noel tatilinden önce açılmayacağını, fabrikaların ancak 12 Ocak'ta açılabileceğini kaydetti. Daimler, birkaç gün önce 2008 yılı satış hedeflerinin çok gerisinde kaldığını bildirmişti

• Kocaeli’nde bu gerekçelerle üretime bir hafta ara veren Ford Otosan’ın ardından, Hyundai Fabrikası’nda da 3 Kasım-9 Kasım tarihleri arasında üretime ara verileceği açıklandı.

• Global krizin Avrupa'yı da etkilemeye başlaması Türkiye'deki otomotiv ana ve yan sanayi üreticilerini önlem almaya itiyor. Tofaş ve Toyota'nın ardından Goodyear da stoklarının arttığı gerekçesiyle üretime ara verdi.

Ekim ayından beri her gün haberlerde gördüğümüz haber başlıkları bunlar, liste daha çok uzun tutulabilir. Berbat günlere doğru yol alıyoruz. Kimi ekonomistler bu krizin 1929 buhranına benzetiyor ki Allah göstermesin. Bu kadar çok duyduğum bu krizi bir araştırayım dedim, netde envai çeşit yazı var, aşağıdaki yazı uzun ama o yılları çok iyi anlatmış.

http://www.makalesitesi.net/1929-ekonomik-buhrani-ve-toplumsal-etkileri/

Dünya ticaretinin %63 azaldığı, fiyatların yarı yarıya düştüğü, amerikan ailelerinin çocuklarını bile satmak zorunda kaldığı ve sonuç olarak 2. Dünya savaş'ının çıktığı bir krizden bahsediyoruz..... Ayrıca Steinback'in Gazap Üzümleri o yılları anlatan en iyi roman.

Tüylerim ürperdi okurken, ya o yıllara dönüyor isek???? Allah'ım sen koru düşünmek bile istemiyorum.. Biz evde tasarruf tedbirlerine başladık; önümüzdeki dönem aklımızda olan harcamaları erteledik,(cam balon kapama, plazma TV vs) her alımı eni konu düşünür olduk. Başka ne yapmalı aklıma gelmiyor ilk etapta, işime daha bir dört elle sarılıp, her gün işim olduğu için dua ediyorum. Şu an işsiz kalan insanları düşünüyorum, pek çok kişi için açlıkla mücadele başladı bile şimdiden...Onlar için de duadan başka bir şey yapamıyorum, bu arada hükümetin "kriz bizi etkilemez, teğet geçer" laflarına deliriyorum!!!!!!!!! Bu global kriz nasıl çözülür, kim nasıl çare bulur hiç bilemiyorum, Amerikan hükümetinin 700 milyarı bile nefes aldırmadı, ertesi günü borsalar patır patır döküldü.....Off offf canım ciddi sıkılıyor, aklında bir fikri olan benimle paylaşır mı buradan allah rızası için????

4 Kasım 2008 Salı

1 Kasım 2008 Cumartesi

Cumhuriyet Bayramı

29 Ekim'i sabah okulumuzun törenine katılarak coşkuyla kutladık. "Onuncu Yıl marş" ını göğsümüzü kabartarak söyledik. Yine ağlamaklı oldum, allah'ım kaç kişi kaldık bu coşkuyu yaşayan düşüncesiyle...


Bayramımız için acaba belediye ne yapıyor diye hafta boyunca gazateleri kovaladım, ne bir ses ne bir nefes. Eski yürüyüşler fener alayları hiç biri yok... yerine ne var? Ne var biliyormusunuz sevgili Melih Gökçek'in altgeçit açılışları.. Pöh, neymiş efendim Ankara halkı çifte bayram kutlaycakmış da mış mış da mış mışşş... Atatürk'ün başkentini ne hale getirdiler yazık!!!!!

İnadına her bayram askerin kutlamalarına katılıyorum artık, hem de müthiş bir keyifle. Geçen 29 Ekim de de aynen yazmıştım. Yine Cepa ya gittik bu bayram sevgili kuzen ve Deniz-Bilge ikilisi ile... Öyle bir müzik ziyafeti dinledik Jandarma Komutanlığı Bandosu sayesinde bu kadar olur, operalardan aryalar, 1960'ların ünlü şarkıları, türkülerimiz, pop şarkılarımız, marşlarımız. Her birimizin eline bayrak tutuşturdu askerlerimiz, hep birlikte coşkuyla kutladık bayramımızı sana inat İ.melih gökçek...


Çocuklarmız keyif ile dans ettiler...

Sonra bir kahve molası...


Bu arada Kanal D bizim Deniz'e mikrofon tuttu ve mini bir röportaj yaptı. Bizde bir heyecan bir heyecan TV ye çıkacak diye ama ancak aşağıdaki görüntülerle çıkabildi. Sevgili Deniz yakalamış bunları da (eli havada olan benim kızım olur)



Daha bitmedi bayramımız. Efendim akşamına sürpriz bir akşam yemeğine davet edildik ve Cumhuriyet pastamızı yedik...


Bu resmin de konuyla alakası yok ama koymadan edemedim....


Velhasıl; işte böyle geçti Cumhuriyet Bayramımız ve sonuç olarak NE VARSA ASKERDE VAR!

Çocukların dostluğu

Efendim, Bilge ve Deniz ilk kez o gün tanıştılar. Biz Starbucks'da kahvelerimizi yudumlarken onlarda kaynaşmaya çalıştılar...

Ardından biz anneler birbirimizin çocuklarına ısınmak için sevdikleri kitapları almaya karar verdik.
Bilge "Cemile" serisine takılıyormuş şu sıra, bendeniz bir adet Cemile aldım kendisine....













Deniz ise "çıtır çıtır felsefe" serisine takıldığı için sevgili Deniz'de serinin "özgür olan ve olmayan" ı hediye etti bize....

Çocuk dediğin hemen kaynaşıveriyor, biz büyükler gibi acaba sevecekmiyim gibi hiç bir dertleri yok. Son derece saf duygularıyla dost olmak için çırpınıyorlar. her türlü paylaşım mutluluk onlar için. keşke bu saf duyguları kaybolmasa insanoğlunun, dünya ne kadar güzel olurdu değilmi?



Jetonlu oyuncaklarda keyfettiler günün diğer yarısında...


Sonunda ise kanka vaziyetdelerdi artık...

Bugünden beri sorular sorular,"haftaya Franszıca kursundan sonra Bilge'lerle buluşalım mı anne""bir daha ne zaman Bilge'yi görücem anne?" , "yarın Bilge'leri bize çağırsana anne"................:-)))

19 Ekim 2008 Pazar

Sevgili perili Köşk'e

Severek takip ettiğim perili köşk sobelemiş beni..

Kızişkoma küçükken yaptığımız uydruruk oyunları sormuş... Biraz hatırlamak güç oldu, ama hatırlayabildiklerimi aktarıyorum.

henüz çok bebekken ilaç şişelerine mercimek, nohut vs koyardık, çıngırak vazifesini görürdü, değişik seslerle...

0-2 yaş arasında tepesine bastığınızda ses çıkararak dönen köpeklerle ilgili bir oyuncağı var idi, biz de Deniz ona bastığında köpe gibi mimikler yapıp maskaralık yapardık. Hala atamadık o oyuncağı....

Yürümeye başladığında "kim geldi kim geldi" diye kollarımızı açar gözümüzü kapardık; salonun bir ucunda dururduk; o da koşa koşa gelirdi ve sarılıp koklaşırdık :-))) Ard arda yüzlerce kez istediği bir oyundu bu...

Babasının tepesinde atçılık oynamaya bayılırdı; ağladığı zaman başvurulacak en pratik yöntem idi bizim için...

Eray her zaman müthiş yaratıcı idi, topu alıp atar gibi yapıp çaktırmadan içine sokardı, Deniz de şaşkın şaşkın arardı-))))

En büyük eğlencesi su idi, aslında hala öyle; yaz boyu aşağıdaki şekilde idi Deniz... Boy boy şişme havuzlar aldık Deniz'e....


Oyuncak tabaklarına fasülye, mercimek koyup yemek yapardık....

4 yaş civarı fasülyelerle 5 taş oynamayı öğreteyim dedim, pek başarılı olamadı.

Büyüdükçe o başladı uyduruk oyun yaratmaya, işte bir örnek aşağıda.. Benim atkıyı ortadan gerip tenis oynamaya çalışırdık.

Arabada ve yolculuklarda kelime oyunu oynadık ve oynuyoruz, kelimenin son harfi ile sonraki kişi yeni bir kelime üretiyor. Okuma yazma öğrenmesi ile "isim-şehir-eşya", adam asmaca gibi oyunlar oynuyoruz çok çok keyifle...

Bu arada son bir yılın uyduruk oyununu da pas geçmeyeyim, efendim köpekcilik oynuyoruz. O köpek oluyor ben sahibi, boynuna ip bağlıyor, ben gezdiriyorum komutlar veriyorum ve ben bu oyundan neffffrett ediyorum!

16 Ekim 2008 Perşembe

Dostlarla Haftasonu

Çok sevgili dostlarımız İstanbul dan ziyarete geldiler, geçtiğimiz hafta sonu...

11 seneye dayanır dostluğumuz, İstanbul şartlarında her ne kadar çok sıkı görüşmesek de; derler ya gönüllerimiz bir, işte o türden bir dostluk bizimkisi...

Deniz 1 hafta boyunca günleri saydı, 2 senedir görüşmüyorlardı Melis ile hatta çok net değildi hatıraları ama birileri geliyordu ya İstanbul dan, bir heyecan bir heyecan...

Cumartesi akşamını düğünde geçirecekleri için Cuma erken vakit geldiler, çocukları bir güzel oturttuk yemeğe, bir de extra Deniz'in okuldan arkadaşı var idi bizimle. Şu çocukluk ne güzel şey, hemen kaynaşma hemen oyun kuruverme, neşeli kahkahalar... Niye biz böyle olamıyoruz ilk tanıştıklarımızla? Çünkü onlarda art niyet yok, insan seçme yok biraz yaşıtı ya tamam onunla oynanmalı işte bu kadar:-))
Kimden semraersinankarada


Biz de oturduk rakı sofrasına, oh doyasıya muhabbet saat 1.30 a kadar....

Can nasıl büyümüş, bebekti biz bıraktığımızda...
Kimden semraersinankarada

Deniz'in heyecanı....
Kimden semraersinankarada

Deniz'in yatağının yanına şişme yatağı kurduk, Allah'ım ne eğlendiler...
Kimden semraersinankarada


Ertesi gün Ümitköy de açılan şu Goffret
e gidelim dedik, çocuklar eğlensin diye....

Kimden semraersinankarada


Kimden semraersinankarada

Kimden semraersinankarada


Ne yapsak ne yapsak, hadi hava güzel güneş açtı attık kendimizi bahçeye. Yazın son demlerini açık havada yeşil alanda geçirelim istedik...

Kimden semraersinankarada


Çocuklar bayıldı, hep birlikte ağaçtan elmalarımızı toplayıp çıkınlarımızı doldurduk...

Kimden semraersinankarada

Kimden semraersinankarada

Minikler tutturdu maymun olucaz diye, oldular da:-)
Kimden semraersinankarada


Bahçede son kalan mısırlar közlendi bize özel, hımmm enfes idi...
Kimden semraersinankarada


Bir yandan arkadaşlar düğüne yetişecek bir yandan kopamıyoruz doğadan. Neyse apar topar geldik eve, minikleri giydirdik, bakar mısınız şunlara ne tatlılar...



Veee ertesi günü, keyifli bir kahvaltı, çocukların oyunu, kısa bir Ankara turu derken bitti işte.. Çok mutlu olduk, hatta işi büyütüp Ersin i bölge müdürü yapıp Ankara'ya taşıdık, kimbilir olur mu olur?

Söylemeye gerek yok, resimlerin devamı için nereye tıklayacağınız malum. Nasıl yaptım bilmem ki????