28 Kasım 2008 Cuma

Hafta sonu mesaisi

Şükürler olsun hafta sonu geldi.......

gelmesine geldi de benim hafta sonu mesaim de hafta içi kadar hareketli...

Nasıl mı? Şöyle,

Cumartesi saat 9.00 da Deniz ile çıkıoruz evden, saat 9.30 da Deniz 'in org kursu var. 11.00 e kadar onu kantinde bekliyorum. Benim içinde iyi bir fırsat bu zaman, Fransızca çalışıp ödevlerimi yapıyorum. Saat 11.00 de o çıkınca brlikte Fransızca kursuna giriyoruz. Ben derste o yanımda ödevlerini yapıyor, resim boyama vs yapıyor...

Saat 12.30 da azad ediliyoruz, genelde Cepa da bir öğlen yemeği yiyoruz, sonrasında genelde ya bir sinema veya bir arkadaş buluşma aktivitemiz var.

Pazar deseniz saat 9.40 da evden çıkıyoruz (neyse ki biraz daha geç) Deniz Başkent Üniversitesi Çocuk Korosu na gidiyor. Tam 3 saat, saat 13.00 e kadar orada. Ben de bu arada market alışverişi, Pazar gazeteleri, bazen babamlara bir kahvaltı, kocişkom çalışmıyorsa onunla keyifli bir kaç saat şeklinde bu zamanı değerlendiriyorm Saat 13.00 de Deniz'i alıyorum yine duruma göre dışarıda bir aktivite veya aile toplantıları şeklinde günü kapatıyoruz.

Pazar akşamı olduğunda bir bakıyorum 2 günde toplam evimde 3 ya da 4 saat geçirmişim. Uzun zamadır tek isteğim bütün günü TV karşısında bahtiyenin altında kızımla, kocamla geçirmek, mayışmak mayışmak mayışmak.... Bakalım bu hafta sonuna nasip olacak mı?????

26 Kasım 2008 Çarşamba

Bilinçli tüketici olmak

Bilinçli tüketici kimdir? Bir mal veya hizmeti satın alırken temel gereksinimlerini ön planda tutan, alacağı ürünün kaliteli, ucuz ve güvenli olması için gerekli tüm karşılaştırmaları ve araştırmaları yapan tüketicidir.

Bilinçli tüketici sadece alışverişte değil sonrasında da aldığı ürünü gerektiği gibi kullanmayı beceren, varsa kullanma talimatlarına uyan kişidir.

nerden çıktı şimdi bu konu, şuradan çıktı...Belki 2 senedir çamaşır makinemin yumuşatıcı gözü yumuşatıcıyı almıyor. sürekli söyleniyorum, zaten alalı 11 sene oldu, eh artık değişme zamanı diye.... Kafamda oluşmuş ya; büyük eşyaları 10 sene sonra atmak lazım diye direk çamaşır makinesini çöp olarak görmeye başladım. Arada da fazla araştırmadan bir kaç model baktım yenisini alırım diye düşünüyorum, 1000-1500 YTL ye filan taksit maksit alırım diyorum.. Derken efendim, aniden makinenin kapağı kırılınca mecbur servisi çağırdım. (allah dan yeni makine almaya gitmedim!)Gelmişken yumuşatıcı sorununu da söyledim, adama niyetimi anlattım yahu bunu atıp 1000 YTL yeni alayım dedim. Adam bana resmen bön bön baktı, "hanım efendi bu makine bırakılıp onlar alınır mı, bunu bakıma soksak rahat 10 sene daha kullanırsınız bu makinenin muadilleri 2500 ytl" diyerek sağolsun beni vazgeçirdi....

Derhal makinem bakıma girdi, şimdi ilk günkü gibi çalışıyor....

Servis gelmişken bir de bulaşık makinesine baktırayım dedim, o da yaklaşık 1 senedir iyice kirli çıkarıyordu, onu söyledim. Ne kadar toz deterjan kullanıyorsunuz dedi, ağzına kadar doldurduğumu söyledim, genel de de "ball" tipini aldığımı söyledim. Çok şaşırtıcı bir şey söyledi, efendim şehirsuyuna göre deterjan tipi ve miktarı değişirmiş.... Ankara suyu kireçli ama yumuşakmış (bu tezatı anlayamadım!!!) Ankara suyuna sadece 1 tatlı kaşığı toz deterjan yeterli imiş... Ben yaklaşık 4 katı koyduğum için fazlası da durulumandığı için tabaklara kir ile yapışır kalırmış... Ayrıca Ankara 'ya tavsiye edilen jel veya "ball" değil toz deterjanmış... Gerçekten de bulaşık makinesi sorunum İstanbul'dan geldiğimden beri başladı, mesela İstanbul'da tavsiye edilen toz değil "ball" imiş...

Velhasıl servisin doğru yönlendirmesiyle büyük bir masraftan kurtuldum, üstüne deterjan tüketimim de azaldı; bundan sonra da eğitimli bir insan olarak daha bilinçli bir tüketici olmaya karar verdim......

Devler'in Büyük Buluşması



Cuma akşamı Devlerin Buluşması'nda idik, öyle bir nostalji rüzgarı oldu anlatamam. Çok ama çok keyif aldık, ilk bölümde her sanatcı beşer şarkı ile katılıp, ikinci bölümü ise kah hep birlikte şarkı söyleyerek kah birbirinden güzel skeçlerle bizleri eğlendirdiler... Araya kısa kısa oryantal ve Frank Sinatra şarkısı bile kattırdılar..

Bakın gazete yorumları da burada

23 Kasım 2008 Pazar

36 biterken

Bugün benim doğum günüm....

Bakın hayat bana neler öğretti?

Hayatta her şeyin başında sağlık olduğunu, onsuz hayatın hiç bir anlamı olmadığını öğrendim. Konu ile ilgili, rahmetli Sakıp Sabancı'nın "Araba fabrikalarım var ama oğlum benden araba isteyemiyor" lafını hiç unutamıyorum.

İş hayatı ile ev hayatının birbirinin tamamlayıcısı olduğunu, herhangi birinde rast gitmeyen bir durumun diğerini negatif etkileyeceğini öğrendim.....

Pozitif ve negatif enerjinin varlığını ve bunları kısmen yönetebileceğimizi öğrendim.....

İnsanları değiştirmenin mümkün olamayacağını, sevdiğimiz insanların yönlerini değiştirmeğe çabalamak yerine, o yönlere göre şekil almak gerekliliğini öğrendim....

Koşulsuz sevginin sadece anne babadan geldiğini öğrendim....

Şu ana kadar yaptıklarım için değil yapmadıklarım için üzüldüğüm anlarda, aslında yaşamın hep ileriye bakmak olduğunu öğrendim. "Keşke" lerle vakit kaybetmek yerine ders almayı öğrendim...

İnsanların sinirlilik anında söylediklerini çok dikkate almamak gerektiğini öğrendim...

Dürüstlüğün en büyük erdem olduğunu, her şart ve ahvalde bundan ayrılmamak gerekliliğini öğrendim....

Sevgiyi yaşamayı ve gösterebilmeyi öğrendim....

başımıza gelen her talihsziliğin bir sebebi olduğunu, aslında bunların insanları olgunlaştırdığını öğrendim....

"Gerçek Dost" ların çok zor kazanıldığını ve kazanıldığında kaybetmemek için çok emek sarf etmemiz gerektiğini öğrendim....

Şükretmenin mutluluğuma mutluluk kattığını öğrendim....

Can dündar'ın dediği gibi (her ne kadar kendisine bugünlerde biraz "kıl" sam da) "Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını" öğrendim. İşte ben o hayatı tadanlardan olmaya çalışıyorum... Hayatın bana verdikleri için minnettarım, ben de mutlu olmak ve etrafıma mutluluk saçmak için çabalıyorum...

İyi ki doğdum!!!