26 Ağustos 2007 Pazar

Beypazarı

Ankara'ya geldiğimizden beri aklımızda idi Beypazarı. Baktık hafta sonu hava nane molla, havuza girme şansımız yok, hemen yaptık Beypazarı planını. Üniversiteden arkadaşımız Mahmut'da katıldı bize, önce biz de keyifli bir brunch sonrası saat 12.00'de evden çıkıp 1 saat 15 dakikada vardık Beypazarı'na..

İlk bakışta evler göze çarpıyor, eski Ankara evleri. Sadece kart postallardan ve de Ankara ile ilgili eski resimlerden tanıdığımız evleri görüyoruz karşımızda.. Turistik olan şehir merkezinde bolca var bu tip evelerden... Sonra dar bir sokak, sağlı sollu esnaflar: kimi Beypazarı kurusu fırınları, kimi yöresel 80 katlı baklava yapanlar, kimi havuç suyu satanlar, kimi erişte makarna, tarhana satanlar, kimi daha turistik bakır eşya satanlar şeklinde sıralanmışlar..



Tarım ürünleri açısından çok zengin olan bir ilçe Beypazarı; İstanbul, Ankara gibi merkezlerin domates, ıspanak, salatalık, marul, biber, havuç ihtiyacı da yine Beypazarı'ndan karşılanoyor imiş. Türkiye'deki havuç ihtiyacının %60'ı da Beypazarı'nda yetiştiriliyor. Bu anlamda havucu her şekilde görüyorsunuz etrafınızda; havuç suyu, havuç lokumu, havuç reçeli ve hatta havuç dondurması bile yapılmış...

Çarşıyı turladıktan sonra her yerde Yaşayan Müze oklarını görüyoruz ve takip ediyoruz. Vee karşımıza 100 yıllık bir konak çıkıyor, en komiği de kurutulmak üzere asılmış biberleri kemiren tavşan karşılıyor bizi müze girişinde.

Derken içeriye doğru yöneliyor ve gönüllü turzim elçilerinden konak hakkında bilgi alıyoruz, tiftik tüccarı bir bey ve öğretmen hanımının evleriymiş ve kültür bakanlığı'na miras bırakılmış.. Konağın orijinal hali mümkün oldğunca korunabilmiş, bu arada eski geleneklerden olan kurşun dökme olayını yaşatıyorlar size..Aşağıdaki resme tıkladığınızda konağa ve Beypazarı'na ait detaylı resimlerimizi görebilirsiniz.
Beypazarı

Çıkışte müze bahçesinde çay keyfi yaparken sohbet ediyoruz kendi aramızda; dedelerimizin evlerinin aslında böyle olduğunu düşünüyoruz ama bence o kadar uzağa gitmeğe gerek yok ki babalarımızın çocukluğu bile böyle bir evde geçmiş olablir diye düşündüğümü söylüyorum.

Ertesi gün babamın yanında alıyorum soluğu, gösteriyorum resimleri, gözleri dolu dolu anılarına gidiyor aynen böyle bir mutfakları olduğunu, buzdolabı olmadığı için karanlık bir mahzen de (ki aynısını konakta görmüş idik) nasıl yiyeceklerini muhafaza ettiklerini anlatıyor bana. İnanamıyor insan sadece bir nesil öncesinin bizlerden nasıl farklı bir ortamda büyüdüğünü duyunca. Sözleştik, okullar açılp kızımın okulda olduğu bir gün doğduğu yerlere gidip kamerayla çekim yapıp babamın ağzından çocukluğunu dinleyeceğim.....

4 yorum:

karamelize dedi ki...

canım,
keyifli bir gezi olmuş gerçekten... Ankara civarını tanıyalım gezileri part-1 .:) görüntüleri süper.. yenilerini bekliyoruz..
sevgiler

Adsız dedi ki...

TAVŞAN FOTOĞRAFI ŞİMDİYE KADAR GÖRDÜĞÜM EN EĞLENCELİ FOTOĞRAFLARDAN BİRİ....
ŞAHANE....
AL İÇİNE SOK...

Nazkız dedi ki...

sizi de bekleriz efeemm, hep birlikte civarı gezmeye, hoş artık okullu oluyoruz, görüyoruz bakalım ne derece gezebileceğiz???

Nazkız dedi ki...

Tavşan olayı bizim için de inanılmazdı, düşünebiliyormusun, müze girişinde tavşan:-)))) yok yani böyle bir komedi.....